Jump to content
Masatenisi.org Forum

beşyüziki

Üyeler
  • İçerik sayısı

    557
  • Kayıt Tarihi

  • Kazandığı gün sayısı

    97

beşyüziki kullanıcısının tüm içeriği

  1. Hediyesi: Servisi gösteren abinin Tokyo'da bir masa tenisi salonu var. Videoda da nasıl gidileceğini anlatıyor.
  2. Sayın Smetmusti, Sayın Buyukdoğu, Gönderide bahsedilen mekanizma raketin başını oynatan bir mekanizma değil, sapın içinde yer alan mini bir ağırlık asansöründen ibaret. Sapın tabanındaki vidayı çevirerek asansörü istediğiniz kata çıkarıyorsunuz. Raketin başını oynatmıyoruz. Sandığınız, raketin başını oynatan, oynatmak da değil de, haydi sapa göre istediğimiz bir açıda kilitleyen düzenek diyelim, işte o Batırfılay'ın V serisi birkaç modelinde var. Kaldı ki, sorulan, bahis konusu düzeneğin hangi marka ekipmanlarda olduğu da değil. Düzeneğin ne işe yaradığı soruluyor. Böyle bir şey gördünüz mü denmiyor, bu tahtanın neden böyle bir özelliği var diye soruluyor. Sayın Berke_45, Savurarak kullanılan nesnelerde, kılıçlarda, mızraklarda, baltalarda vs. nesnenin ''ağırlık merkezini'' etkileyecek düzenlemeler binlerce yıldan beri yapılmaktadır. Böylece daha kolay kullanılırlar. Yeri gelmişken raket tahtaları için kullanılan, ingilizce ''blade'' (bıçak) sözcüğünü de bu açıdan manidar bulduğumu ifade etmek istiyorum. Özellikle kafası geniş tahtalara, mesela defans tahtalarına, hele de kalın süngerli lastikler yapıştırınca, hele de tahtamız balsa ise, raketimizin toplam ağırlığı artar. Rakedimizi elimize aldığımızda, oynarken savurduğumuzda, rakedimizin kafası ''ağır gelir'', dengenin bozulduğunu hissedebiliriz. İşte o vakit, rakedin sapının tabanına bozuk paralar, hatta minik kurşun plakalar bantlayarak, elimizin altında kalan o kısmı ağırlaştırabilir, ağırlık miktarıyla oynayarak raket kafasının ağırlığını dengeleme yoluna gidebiliriz. İşte, Sayın Berke_45, Arkadaşınızın eski rakedinde gördüğünüz o mekanizma da, kah bu ameliyeyi bir nebze ifa etmek, kah da alıcıyı bir de bu yolla cezbetmek için imal edilmiş görünüyor. Kimi oyuncu büker vidasını, ağırlığı sapın içinde aşağı yukarı oynatır, bir yer bulur da durur; gayrı oynadıkça, oluşan bu dengeye uyumlanır. Kiminin bu hiç umurunda olmaz. Kiminin böyle rakedi yoktur, yapıştırır sapının tabanına 10 kuruşlarını, öyle dengeler. Kimine kuruşlar az gelir, iner Karaköy'e, alır oltacıdan 10 gıramlık kurşunlardan, onları çekiçle ezip düzler de öyle yapıştırır sapının tabanına. Öğrenmenin yolu deneyimlemekten geçiyor.
  3. Sayın Berke_45, evet, vidayı döndürünce sapın içindeki ağırlık hareket ediyor, böylece tahtanın ''ağırlık merkezi'' değişiyor. Bir öyle bir böyle yapıp ''Aha! Bu iyiymiş, gayrı böyle oynayayım''ınızı buluyor, gayrı öyle oynuyorsunuz. Bir manada raketinizi kendinize uyarlıyor, kendi ihtiyacınıza göre düzenliyorsunuz.
  4. Oynarken yanınızda bilen birinin olması, icabında yaptıklarınızı hemen o anda, oracıkta düzeltmesi, nasıl yapılacağını göstermesi gerekir.
  5. Aynen öyle Sayın Berke_45, aynen öyle. Lafzını ettiğimiz hususların, hangilerinin kendi deneyimlerimizden geldiğinin, hangilerinin de şuradan buradan, ondan bundan duyduklarımız olduklarının ayrımını yapabilmenin ziyadesiyle ehemmiyetli olduğu kanaatinde olduğumu ifade etmek istiyorum. Kafanızda, ''antreman yaptıkça düzelecek bir şey'' deyip, hızlıca geçiyorsunuz. Böyle duymuşsunuz, lakin bu söylediğiniz, sizin kendi deneyiminizden kaynaklanmıyor. Madem bu ''antreman yaptıkça düzelecek bir şey'', yapınız o vakit antreman, düzelsin; neye yapmıyorsunuz? Bir antrenör bulup, antreman yapınız. Sayın Berke_45, Dikkat buyurunuz, size verilecek sihirli bir öneriyle, öyle masallardaki gibi, kolaycacık, purofesyonel oyuncuların yaptıkları hareketleri yapıverecek, envai çeşit vuruşların, karşılamaların, ralli kalıplarının kurdu oluverecek, bedeninize yepyeni eşgüdümler kazandırıverecek değilsiniz. Bunun için ter yolundan geçmek gerekir. Kendinize içtenlikle sorunuz; bunu, hayatınıza böyle bir süreci dahil etmeyi istiyor musunuz ? Bunu istiyor, bunun fiyatını ödemeye hazırsanız, o vakit, sizde saygı uyandıran bir antirenör bulup, antireman yapmaya başlayınız; ter yolundan geçeceksiniz. Merak da buyurmayınız, çalışırken bol bol öneri alacaksınız.
  6. Sayın Noomi, Sayın MORATORYUM'un kaleme almış olduğu, sizin de alıntıladığınız yukarıdaki satırları odamın içinde cümle aralarında birer nefes alıp verecek kadar dura dura, dikkat ede ede, yüksek sesle okudum. Akabinde aynı ameliyeyi bir kerre daha tekrar etdim ve en son üçüncü kerre bir kerre daha, yüksek sesle, neredeyse bağırarak okudum. Bu yöntem sayesinde, metinle, ne yazdığıyla, o pek alışageldiğimiz, beylik, kısıtlı bir dikkatle sessizce okuma tarzına nispetle, çok daha iyi bağlantı kurabildiğimi deneyimliyorum. Bu yöntem, metinde nelerin yazdığını olduğu kadar, nelerin yazmadığını da ayırt edebilmemi kolaylaştırıyor. İlaveten böyle yüküsek sesle okumak, metne, kendim herhangi bir projeksiyon mu yapıyor, metni kafama göre mi yorumluyor, metinde ifade edilenlerden başka sulara mı yelken açıveriyor, bambaşka dallara mı konu konuveriyorum, bunları da ayırt edebilmemi kolaylaştırıyor. Sayın Noomi, Gelelim alıntının peşisıra tevcih etmiş olduğunuz sual, ''koldaki kasların geliştirilmesi bu rahatsızlığı engelliyor mu diyorsunuz hocam?''a. Takdir edersiniz ki, oyuncuların vücud ve adale yapıları bir hayli çeşitlilik göstermektedir. Buna bir de oyuncuların topa, envai çeşit ve şiddetde vuruş tarzlarını katar isek, sualinizin içerdiği umumi, herkes için geçerli olacak bir cevap talebinin karşılanamayacağını, karşılama girişimlerinin ise tıraş olacağını açıkça görürüz. Birbirinden pek farklı deneyimler ve neticeler göz önündedir. Öyle hemen atımızı doludizgin genel geçer sonuçlar çıkarmalara mahmuzlamayalım. Vak'aların her birini tek başına ele almak icab eder. Elbette, ona yöneltilen buyrukları yerine getirebilmek için alt yapının ona yüklenen iş için gereken güç ve dayanıklılıkta olmasının elzemliği, değil ise, altyapının bu evsafa getirilmesinin lüzumiyeti tabak gibi ortadadır. Güzel bedenimizin, onunla yaptıklarımızın ayırdında olmamız icab eder. Şayet enercimizi bu hususa tevcih etmez isek, o husus enercisini bize tevcih eder. Zaten (az daha gözden kaçırıyordum), siz, koldaki kasların geliştirilmesinin bu rahatsızlığı engelleyip engellemediğini de sormuyor, siz Sayın MORATORYUM'un böyle deyip demediğini soruyorsunuz. Eh, okuyunuz bakalım Sayın MORATORYUM'dan yaptığınız alıntıyı bir kerre daha; demiş mi böyle bir şey...
  7. Sayın Ege, Şayet talebinize oyununuzu gösteren bir video, e hadi o olmadı o vakit, oyun seviyeniz ve oyununuzun tafsilatlı bir betimlenişini, Yinhe Moon Speed'le olan deneyimlerinizi ve lastik değiştirmenin oyununuzu ileriye taşıyacağı kanaatine nasıl vardığınızı teferruatlarıyla yazar, hele bir de buna kesenin aazını da ne kadar açabileceğinizi eklerseniz, emin olunuz, siz yapacağınızı yapmış, tavsiye çiçeklerinin filizleneceği toprağı çapalamış, gübrelemiş ve sulamış olursunuz. Tabii bu bahiste asıl mes'elenin sabır, sürekli ve itinalı temrin yapmak olduğunu görmezden gelirsek...Şu da muhakkak ki, bunu görmezden gelme yolunda kullanılmakta olan enerciyi, sabır ve temrine tevcih etmek, başlı başına bir ileriye taşınıştır. Satırlarımı, naçizane, müsabakaya yönelik oynadığınızdan hareketle kaleme almış bulunduğumu bilmenizi isterim.
  8. Sayın Kayra, bu başlık altında kaleme aldığınız satırları bir kaç kez dikkatle tetkik etmiş olmama rağmen, satırlarınızda pütür lastikle kesme vuruşu yapabilmek istediğinize dair herhangi bir dilegetirişe, hatta bu istikamette bir imaya dahi rastlamamış olduğumu dile getirmek istiyorum. Takdir edersiniz ki, anlayışsızlığa dair bir yakınma ancak anlaşılacak olanın ne olduğu ortadaysa anlamlı olabilir. Şayet ağlamasının tonuna göre yavrusunun ihtiyacının ne olduğunu kestiren bir ebeveyn olmamı bekliyorsanız, size şimdiden, doğrusu sizi pek yaman bir sükut-u hayalin beklediğini söylemek isterim. Oynayanlar, oynayışlar öncedir; bunlar gözlenir, teoriler de bu gözlemler sonucu sonradan ortaya konur. Varoluş öncedir, yıldızlar gezegenler öncedir, bunlar gözlenir, teoriler de bu gözlemlerden sonra ortaya konur. Yokusa önce teoriler vardır da, galaksiler, seyyareler sonradan ortaya çıkmaz. Teoriler olmasa da insanlar bal gibi oynarlar, oynuyorlar, Sayın Kayra. Değil mi...Doğrusu bu olguyu, söyleyeceğinize dair bir kanıt sanmanız pek hoş...Sanki anasının karnından profesyonel sporcu olarak çıkmaya çabalayanlar var da, sanki bugüne kadar bunlardan biri dahi başarılı olamamış. Öyle ise iki tarafı düz lastikli rakete geçiniz ve çivi, sipinks, bulok, kesme, kontra- sipinks gibi temel vuruşları hem forhend hem de bekhendden bir sirk cambazı düzeyinde iyi yapabilecek hale gelene kadar temrin yapınız. Pütürlü lastiklerle oynamayı ise ancak bundan sonra gözönünde bulundurunuz. Şayet o vakit de pütürle oynayacaksanız o zaman oynayınız; kuvvetle muhtemeldir ki, o vakit ekseriyetle muzaffer olacak, dahası envai çeşit ligden envai çeşit takımdan nice cazip tıransfer teklifleri alacaksınız. Başlangıçta, tam da olması gerektiği gibi, hiç bir şey bilmiyordum, hiç deneyimim yoktu. Oynayanları, nasıl raket tuttuklarını, nasıl vurduklarını izleyerek ve benzer şekilde, onlar gibi yapmaya çalışarak başladım. Bu oynayanlar, antrenörlerin çalıştırdığı oyuncular idi Sayın Kayra. İzleyerek ve oynayarak bir gıdım, bir nebze öğrendim. Sayın Tunay, sizin dinlemeniz, birisinin size anlatmasından daha önemlidir. Evet Sayın Kayra Tunay. Bir tek an vardır; hep onun içindekiler değişir, yenilenir. Zaman geçmez, siz geçersiniz.
  9. Sayın Kayra Tunay, Bırakınız bu sorunun cevabını vermenin, yalnızca bahis konusu ''bilgileri bilmeden'' mümkün olmamasını; bu sorunun cevabını vermek, bahis konusu ''bilgileri bilsek'' dahi mümkün değil. Pütür lastik nasıl kullanılır? Şöyle; onunla oynayarak...Ki yazdıklarınıza göre buna başlamışsınız bile...Ve bu bahiste ustalaşmış en iyi oyuncuları dikkatle izleyip, onların tekniklerini temrin ederek. Orta seviyede iyi olan oyunculardan, daha sofistike, icrası daha zor, daha sözümona kandırmaya yönelik teknikler kullanan çoktur; lakin -siz iyiyi, daima en iyiyi tercih edip ondan azına razı olmayınız- en iyi oyuncular yalın, basit teknikleri düpedüz uygularlar. Böyle yapınız; kendi yapışınız ortaya çıkana kadar ''ustalardan kopyalar'' yapınız. Kendi yapışlarınızın ortaya çıkması, büyüyen bir sarmaşık misali, zaman alır, sabır ister ve temrinlerinizi sebatla sürdürürken, kendi yapışınız, siz çalışırken kendiliğinden ortaya çıkmaya başlar. Ortaya çıksın diye bu hususu kat'iyyetle zorlamayınız; onu zorlamada kullanacağınız enerciyi sabıra, sabırla çalışmaya yönlendiriniz. Yazı okuyup masa tenisi oynayamazsınız; oynayarak, yaparak öğrenmeniz gerekir. Yazı elbette okuyunuz, video elbette seyrediniz, lakin bunlarla masa tenisi oynamayı öğrenemezsiniz; kendini kandırmanın yararı yoktur; öğrenme için kendinizin sürekli temrin yapması gerekir.
  10. Sayın Kayra, bu, bir sözcük halini alarak rafine olmuş, toplumsal çerçeveye oturtulmuş bir zafer nidası, bir sevinç çığlığı, hülasa, enercinin bir ifadesi, bir enerci dışavurumudur. Hemi de bir motivasyon kamçısıdır. Bunun hayvanat alemindeki emsali de, misallerini gani gani bulabileceğimiz üzre, uslu, rafine, kontrollü olmanın çok ötesinde, bir sözcük olmaktan ziyade; doğal, vahşi bir böğürtü, bir çığlıktır. ''Çoley'' deye söz söyleyen, Çin ortamında büyüyüp serpilmiş bir yavru olduğundan, çince bir sözcüğü seslendirmektedir. Benzer şekilde Arap bir oyuncunun da, muzaffer olduğu sayı ertesinde, burada ''helal!'' yahut ''halal'' şeklinde kaleme alabileceğimiz şekilde bir ses çıkardığına tanık olmuş idim. Başka bir Macar oyuncu ise '''ıssan!'' diyor idi. Bir Birezilyalı ise...Neyse, ifade maksadımın hasıl olduğuna kanaat getirdiğimden, gayrı burada misallere devam etmeyi kesiyorum. Doğrusu bu gün İngilizcenin gezegenimizdeki yaygınlığı ve bolca kullanılırlığı tabak gibi ortada. Ancak bir şeyin yaygınlığıyla, ''kulağa mantıklı gelişi''ni de birbirinden ayıralım.
  11. Böyle öğrenemezsiniz. Bir bilen, bir antrenör bulup onunla canlı olarak, çalışmak gerekir. Bunun neden böyle olduğunu da ancak öyle çalışırsanız anlayacaksınız. Henüz buradan size verilen örnekleri uygulayamayacağınızı bilmiyorsunuz. Deneyimli biri ile canlı çalışın, önce temeller oluşmaya başlar; herhangi bir şey yapabilecek duruma gelmeye başlarsınız. Tabii isterseniz leptapınızı masanın üzerine koyun, bir yandan ondan buradan yazılanları okur, videoları izler, bir yandan da servis karşılarsınız.
  12. CANLI olarak, masa başında, bir bilen ile karşılıklı, defalarca, çeşitli falsolara karşı temrin yapmak gerekir. Bilgi, yapmaktır. Bilgi deneyimlemekten gelir. Sobadan eliniz yanınca öğrenirsiniz, hiç ikircik kalmaz. Top okumayı ve ona göre mukabele etmeyi öğrenmek zaman alır, bu öğreniş hiç bitmez. Kendinize, bir bilenle yapacağınız çalışmalarda ihtimam gösterirseniz ve içtenlikle çalışırsanız, anlayış kendiliğinden gelecektir. Vücudunuzun, anlayışla uyumlu bir şekilde hareket edebilip, karşılık verebilecek duruma gelmesi gerekir. Bu da temrin ve sabır ile olur. Rahatça yapabilmek, çok tekrarın koncasıdır. Severek oynamak ve içtenlikle öğrenmek isteyişe, sabırın da iştirakıyle inkişaf mümkün olur. Hem başarı hem de başarısızlığın sizi beklediğini açıkça görünüz. Kendinize, hangisini deneyimliyor olursanız olun kucak açınız. Kendinizden öğreniniz. Sabretmenin güç gelmesinde hiç bir sorun yoktur. Gençlikte böyledir. Sabır, birbiri ardına gelen sabırsızlık reaksiyonlarıyla, işbirliği etmemekten başka bir şey değildir. Gençsek, az yaşamış olduğumuzdan, sabır deneyimimiz de azdır. Enercimiz de gençken pek yoğun ve yüksek olduğundan, sabırsızlık tepkilerimizdeki enerci yükü de çoktur. Sanılanın aksine, şimdi bu tepkilerle işbirliği etmemek daha da güç değildir; şimdi, ne güzel, genciz, durumu ayrımsamaya, yatırılacak çok daha fazla enercimiz vardır. Rahatça yapabilmek, çok tekrarın koncasıdır. Yazarak veya sözel bilgi ile veya video seyrederek, bedeninizin ralli sırasında gelen toplara uygun karşılıklar vermesini sağlayamayız. Bu yollarla öğrendikleriniz malumat düzeyinde kalacaktır. Yani yalnızca zihinsel. Bu malumatlardan, belki sohbetlerinizde bol bol istifade edebilirsiniz lakin onlarla tek bir servisi bile kurtaramazsınız veya kurtarsanız da topu kafanızda kırarlar. Okuyarak, duyarak, izleyerek malumat edinmede yanlış bir şey yoktur, lakin, bu yollarla bedeninizin ralli sırasında gelen toplara uyumlanmasını, onlara uygun, gitgide de yaratıcı karşılıklar vermesini sağlayamazsınız. Bunun için bir bilen ile, deneyimli biri ile temrin yapmanız, yaparak öğrenmeniz gerekir. Bilgilerimizin hangilerinin bizzat kendi tecrübelerimizden, hangilerinin ise okuma yoluyla, bize öyle olduğunun söylenmesi yoluyla, başkalarından duyarak ve video izleme yoluyla geldiğinin ayrımını yapabilmek, hayati önemdedir. Bildiğimizi sandıklarımız üzerinden söz söylerken, bu ayrımı ne denli iyi yapabilirsek, bunun ne denli hayati olduğunu da o denli iyi takdir edebiliriz. Bu ayrımı yapabilmek, içtenliğimizin biley taşıdır.
  13. beşyüziki

    Topspin

    Sayın Timo Boll, Bu sınırlanış neye? Durup dururken neye ''sırf''? Üstelik eksik de... Zira öğrenme, evvela bakış, lakin hemen ardından, muhakkak ki yapışla beslenir, pekişir, gerçekleşir; seviyesince, kalitesince, anlayışıncasıyla da oyuncunun dağarcığında yerini bulur. Filim seyretmekle masa başında oynamayı neye birbirine karıştıralım? Sanki illa, pisiklet, video seyrederek değil, pinerek öğrenilir, sanki illa yüzme, tivii seyrederek değil, suya girerek öğrenilir deye söz söylemek lazım imişçesine... Bununla beraber, bir yapış gerçekleştirene bakanın, biri sipinks çekeriken onu izleyenin, daha sonra bundan, kendi yapışını gerçekleştirebilmesi için faydalanması elbette ihtimal dahilindedir. Bu faydalanışların meyvelerininse kişiden kişiye değişiklik gösterdiği tabak gibi ortada. Bakan, daha sonra kendi yapışlarını gerçekleştirmeye başlar, gördüğü gibi yapmaya çalışır, yapamaz, neyi neden yapamadığının da ayrımında değildir, lakin yapışa, bir nebze yapabiliyor olmaya, öğrenmiş olmaya dönüşecek olan şey de bu yapamamalardan gayrısı değildir. Tutku, bir bisküvit markasından öte bir şeydir. Belli ki siz kör masörler okuluna yeni kayıt olan aamaa çocuğun tahsil romanını okumamışsınız.. Yalnızca Braille alfabesiyle basıldı...
  14. Halihazırda kullanmakta olunan ekipmanlar yenilenip, ya da onların bu günkü muadillerinden edinip devam edilebilir. Ekipmanların bu günkü muadillerinin neler olduğu bilinmiyorsa, öğrenmek için lazım gelen yapılır. Şu an gezegenimizde, bu yazılan sipesialitelere haiz, her düzeyde onbinlerce oyuncu var. Bunlardan birine ilaç olacak ekipmanın yekdiğerine ağudur. Oyun seviyesine göre, aynı ekipman bir oyuncuya yarar, yekdiğerine zarar olur. Yazılanlar, oynayış tarzının nasıl olduğuna dair bir görünüş oluşturmaya hizmet eden yorumlardan ibaret, ancak ortada bir takım lakırdılar olmasına rağmen, bu yazılanların nasıl yapıldığına, ne derece yapıldığına, yani asıl mes'eleye dair hiç bir aktarım yok...Henüz derman bulması için derdin dile getirilmiş olması zorunluluğunun ayrımında değilmişçesine. Bu bahiste kestirme bir öneri: oynarken çekilmiş bir videonun ekipman talebine eklenmesi. Bir masa tenisi forumunda ekipman tavsiyesi talebinde bulunulduğunda, günümüzde hemen herkezde bulunan, güzelce, çabucacık ve de kaliteli vidyolar çekebilen cep telefonlarından istifade edilmemesi doğrusu dikkate şayan. Oyununuzu gören, deneyimli biri, ekipman konusunda sizinle bir şeyler paylaşabilir. Bundan fayda görülebilir.
  15. Balık yapanın, hemen ardından ''pardon'' , ''özür'', vb. demesine pek sık rastlanır. Balık yapınca, ''pardon''... Değişik tonlamalarla ''pardon'' telaffuzları...''Çok pardon!''...Ve buna bir de el kaldırmanın eklenişi... Balık ertesi ''pardon'' deyişler otomatik. Hani böyle bir sanki ''balık'' yapmak onun tasarrufunda imiş, sanki her istediğinde balık yapabilirmiş veya yapmazmış da bu kez nedense dikkatinden kaçıvermiş de, o yüzden balık olmuş gibi ''pardon'' demeler... Ya da ''balık'' olur da, ardından bu ''pardon'' kalıbı kullanılmaz ise, buna, bir de balık yüzünden sayıyı kaybedenin ''insan bi pardon der'' kalıbıyla karşılık verişi. Bilerek, bilinçli bir şekilde yapmadığın bir ''balık'' yapıştan niye sorumlu olasın, bunun ceremesini niye çekesin? ''Balık'' yaptıktan hemen sonra, neden hiçbir şey söylemeksizin öylece durmadığına, duramadığına, o arada neler neler olduğuna hiç baktın mı? Oynarken karşılaşılan envai çeşit ''balık'' pozisyonları ve bu yolla alınan sayılar da bu oyunun kuralları içinde ve tamamen geçerli; içimizde buna gerekli yeri açtığımıza emin miyiz? ''Balık'' olması bizim yorumumuzdur; varoluşta top bazen fileye takılıp da düşer, bazen masanın kenarına da çarpar. Topun bu tarz hareketleri, diğer aşina olduğumuz top sıçrayışlarından farklı değil. Ya da farklı da, sayı olması bakımından o da geçerli...Diyelim... Oynarken topu her istediğimizde istediğimiz yere atabiliyor olsaydık, o zaman hemen dünya şampiyonu olurduk. Lakin o vakit her istediğimizde dünya şampiyonu olacağımızdan, bunun da bir kıymeti kalmaz idi. Dikkat edildiğinde, dikkat kullanıldığında, otomatik karşılıklar, tepkiler, bazen daha içimizde belirirken ayırd edilebiliyor, o zaman böylesi tepkilerle işbirliği yapmama imkanını elde edebiliyor, eskinin tekrarının getirdiği sıkıcılığı, beylikliği, yaşamada neş'e ve lezzet buluşa, keşfe, tazeliğe dönüştürebiliyoruz.
  16. Siz bir bakıma öyle algılamışsınız da, acaba o mu sorulmuş Sayın Burakins? Zira Sayın Sabri5'in ''ilerde değiştirebilirim değiştirirsem nasıl olur'' yazışında ''nasıl'' sözcüğünü kullanmış olması, meselesinin ifadesini pek müphem kılıyor. Sabri5 ne taleb etmekte, hangi noktada berraklık istemektedir? Evet, gelecekte tahta değiştirilmesi söz konusudur da, ney ''nasıl'' olacaktır, bu belirtilmemiştir; bu açık değildir. Peki o zaman neye cevap vereceğiz? Aynı şeyin konu başlığında da söz konusu olduğu yeri gelmişken eklenebilir; ''raket aldıktan sonra tahta deiğiştirilirmi değiştirilirse eskisi gibi olurmu ''...Ne eskisi gibi olur mu, eskisi gibi olacak olan nedir, burada ne soruluyor? Bende, şayet Sayın Sabri5 bu hususa bir fener tutup da bize de gösterirse, akabinde forumdakilerin malumatlarından, daha da önemlisi tecrübelerinden istifade edebileceğinin kuvvetle muhtemel olduğu yönünde bir kanaat hasıl olduğunu ifade etmek isterim.. Bir arada olduğumuzda, bırakınız konuşmayı, bazen tek bir sözcük söylemeksizin bile yek diğerinin halini duyumsayıp, anladığımız vaki olmaktadır. Lakin takdir edersiniz ki, forumdaki ifade ve ileti aracımız, yalnızca harfler, sözcükler, imla, dil bilgisi ve harflerin aralarındaki boşluklardan müteşekkil olan yazı dili. Video kullanmak dışında, derdimizi yazı diline ne kadar dönüştürebilirsek, bunun, o denli faydası olacaktır. Düşünce ve duygularımı yazı diline dönüştürmeye ihtiyacım varsa, o dilin sözcüklerini, imla ve dilbilgisi kurallarını öğrenmem ve bu kuralları gözetmem gerekir.
  17. Sayın Sabri5, herhangi bir ekipmanla oynadıkça, vücudun kendini o ekipmanla oynamaya göre ayarladığı, bir nevi, vücudun kendini o ekipmana göre akord edip, ona uyumlanmaya başladığı söylenebilir. Bir süre sonra, mesela bir yıl sonra, başka, yeni bir ekipman alırsanız da, önceleri vücudunuz evvelki ekipmana akortlu olduğundan, farkı hissedebilirsiniz. Lakin şimdi bu yeni ekipmanla oynamaya devam ederseniz, vücudunuz yeni şartlara ''intibak'' süreci yaşar ve belli bir süre sonra da bu kez yeni ekipmana uyumlanırsınız. Bu uyumlanma müddeti, kişiye, oyun, antreman tarzı, kalitesi ve sıklığına göre 3 hafta ile 3 ay arasında değişir. Uyumlandığımız ekipmanla, ''kendi raket''imizle daha ''iyi'', istikrarlı oynarız. Oyun tarzınız malum, belki oynarken bir videonuz olsa idi, Friendship Will Power tahtası edinmekle ekmeğinize yağ sürmüş olup olmayacağınız hususunda pekala bir değerlendirme yapılabilir idi. Bununla beraber, ilk paragrafta anılan süreci her halükarda deneyimlemek söz konusu.
  18. Bir topun üzerine keçeli kalemle 7-8 mm. çapında bir daire çizip, içini boyamak. Sonra topun yüzeyine 1-1,5 cm. aralıklarla bu beneklerden yapmak; 6-7 beneğin yeterli oluşu. Gayrı oynar iken topun falsolarını tabak gibi görünür kılan bir topumuzun olması. Böyle bir topla kendimizin ve rakibin yaptığı vuruşları gözleyerek oynadığımızda pek çok şey öğrenebilmek. Aynı zamanda uzun pütür, anti gibi değişik ekipmanların da, hangi topa ne yaptıklarını görebilme şansımızın olması. Böyle arada benekli topla da antreman yaparak, vuruşlarımızı daha uyumlu hale getirebilme, kendi kendimize yeni ve daha incelikli ayarlar çekebilme ve de içeriye daha çok top atabilme bahislerinde ekmeğimize yağ sürülmesi.
  19. Sayın Kaankksss, bazı alanlarda, özellikle yeni deneyimler kazanmaya başladığımız yeni bir alanda, bir takım şeyleri belli bir derecede yapabilmeye başlamamızın bizdeki etkisi kesif, hem de pek kesif olabilir. Helecanlanırız. Başka ilk giriştiğimiz işlerde sanki hiç de böyle kolay ilerleyememiş, bir şeyleri sanki hiç de bu kadar kolay gerçekleştirivermeye başlayamamışızdır...Fakat...Fakat bu kez, sanki bu kez enerjimiz, ifadesi için kendine yeni bir yol, yeni bir mecra bulmuştur... Helecanlanırız, kapılırız; öyle ki, neredeyse ''en yüküsek hız ve sipin değerlerine sahip ekipmanlarla bile oynasak yeridir''lerin yolgeçen hanına kolayca dönebilecek hale gelir, tasavvur rüzgarlarında oradan oraya savrulan yapraklara döneriz. Oynar iken her şey tabak gibi göz önüne çıkar. Her şey göz önündedir. Ekipman tavsiyesi isteyenlerden video talep edilmesinin, veya tavsiye taleb edenin, kendisinin oynarken çekilmiş bir videosunu sunmamasının bu bahs ile alakasına nazar-ı dikkat buyuralım. Bir yolda belli aşamalar, merhaleler vardır. Seviyemizin takdirini içtenlikle yaparsak ekmeğimize yağ sürmüş olur, böylece bulunduğumuz yerden ileriye doğru harekete başlarken, atacağımız ilk adımı sağlam basmış oluruz. Bu, ikinci adıma da katkı sağlayacaktır. Öyle tasavvurlardaki, düşlerdeki gibi gideceğimiz yere birden gitmeyiz. Bunu elbette düşleyebiliriz ama derhal mevcut olup, bulunduğumuz ana, yere, kendimize gelmeliyiz; zira oradan hareket edeceğizdir. Bir şey olacaksa, hemen şimdi, buracıktan, buradan itibaren olacaktır. Nazar-ı dikkat buyuralım, varoluşta kat ediş, tek tek adımlarımız birbirine eklendikçe gerçekleşmektedir. Müsabakaya yönelik bir perspektiften baktığımızda, sadece oynadığımız sayıya odaklanıp, oynadığımız sayıyı almamız kafidir. Cemiyet nezdinde bu sayılar zaten birbirine eklenmekte, sayılıp, sonuç çıkarıldıkça ''maç'' a zaten dönüşmektedir... Linkini verdiğiniz sitede, aynı bölümde ''Xiom Combo Offensive'' var. Lastikleri Xiom Vega Euro'dur. Vega Euro hali hazırda kullandığınız lastiğin çok daha gelişmişidir ve Apollo 5 gibi üstü yapışkanlı değildir. Vega Euro ile rakipten gelen falsodan daha az etkilenerek oynayabiliriz. Vega Euro'nun, oluşmakta olan temelleri sağlamlaştırmaya ve vuruşları daha da inkişaf ettirmeye, Apollo5'ten daha çok faydası olur. Hazır raketten gelip, yeni şeyler öğrenmek ve uygulamak için Vega Euro, çok daha rahat, etkili ve uyumlanması kolay bir geçiş olacaktır. O kombonun tahtası da yumuşak hisli, kontrollü bir atak tahtası oluptur ve gelecekte, daha sert süngerli lasdiklerle kullanmak istenilirse de gayet iyi netice verir.
  20. Sayın Ege Mert, - genelde masaya yakın ve nadiren orta uzaklıkta oynuyor, ilaveten, hemen hiç uzaktan, oynamıyorsanız, - vuruşlarınız çoğunlukla lastiği topa sürtmelerden, sipinkslerden ziyade topa vurma, çakma ve buloklar şeklinde ise ve bunlarda da ''iyi'' iseniz, ya da kendinizde böyle oynama istikametinde bir istidat olduğunu hissediyorsanız. - Topa çabuk çabuk girişmek isteyen, aktif, hızlı toparlanan bir oyun tarzınız var ise kısa pütürden istifade edebilirsiniz, niye etmeyesiniz? Bu kısa pütüre değil, size bağlıdır. Kısa pütürler atak lastiklerine göre topu daha az ''tutarlar''. Ve de atak lastiklerine göre topun falsosundan daha az etkilenirler. Bu da sipinli gelen toplara direk çakış yapma bahsinde, atak lastiklerine göre bir üstünlük addedilir. Sipine değil, çakmaya yönelik bir ekipmandır. Çakış, dolaysızdır. Müdaafası en zor, topun en hızlı gittiği vuruştur. Hakkınca yapılmış bir çakış, saftır. Kanaatimce tek bir çakış, müsabakaya yönelik masa tenisinin en arı, en bütün, en kestirme ifadesidir. Temiz, güzel, net bir çakış; çiviyi, rakibin alanına çakmak, hepsi bu. Eğer her topa şut atabilirseniz, kesinlikle dünya şampiyonu olursunuz. Fakat kimse böyle idman yapmıyor. Zira topu kontrol etmek ve içeri atmak sipinksle daha kolay. Kendi oyununuzun takdirini içtenlikle yapınız. Bir kulüpte kısa pütürlü raketlerle bir müddet oynayıp, kendiniz görünüz. Başlamak için kısa pütürle oynayan iyi oyunculardan birinin kullandığı bir pütürü alıp oynayabilirsiniz. Mesela, Matthias Falck'ın da kullandığı Yasaka PO.
  21. Faydalı bilgiler part1de de, part1'i mi izlememiz tavsiye ediliyor, yoksa yukarıdaki videoda faydalı bilgiler var da, bir de yukardaki videonun yanısıra ayrıca part1'i de mi izlememiz isteniyor ( ''part1'i de'' diye de yazılmamış olduğu için) bunu anlamak namümkün. Bu namümkünatı pekiştiren başka bir husus da, burada ''bize'' yazılıyor olmasına, yazılanları ''bizim'' okuyor olmamıza, bizden başka kimsenin okumuyor olmasına rağmen, ''izlemelerini tavsiye ederim'' denmiş olması. Sanki tavsiye eden, görebileceğimiz bir uzaklıkta, yanındaki adamına, bizim de içinde bulunduğumuz bir topluluğu işaret ederek, ''izlemelerini tavsiye ederim'' diyor da, bu görevli de artık bunu daha sonra bize iletecek... Ya da sanki post sahibine özelden mesaj atılıyor; ''izlemelerini tavsiye ederim''; iyi... De aranızda hallediniz o zaman, bizi karıştırmayınız. Biz buradayız, işte, okuyoruz yazılanları; yok ki başka kimse. Tavsiye bize ediliyorsa, burada dense dense ''izlemenizi'' denilebilir. Doğrusu, bir topluluğu karşıma alıp, onlara hitaben, bırakın ''izlemelerini tavsiye ederim'' demeyi, kullandığımız dilin kullanım sınırları içinde böyle denmesini tasavvur bile edemezdim. Diyeceğimi demek için, kullandığım dil açısından üzerime düşeni yapmam gerekir ki, okuyan da yazdığımı, ifade etmek istediğimi, ifade etmek istediğim şekilde anlayabilsin. Yoksa okuyan, ifade etmek istediğim şeyi anlayamaz... Oysa anlasın diye yazıyorum. Öyle ise, yaptığıma; kendim yaptığım için de, yaparken kendime, ihtimam göstermem gerekir. Bunun, iyi bir vuruş yapmak için gereken neyse onu yapmaktan farkı var mı allasen?
  22. Sayın Pongfinity, Ekipmanlar aslen birbirleriyle ne uyumlu ne de uyumsuzdurlar. Sualinizin cevabını kendiniz deneyimleyerek ve bu süreçte kendinizi Musa ve XT ikilisine uydurarak alacaksınız. Kendinizi Musa-XT ikilisine uydurmak siz o komboyla oynamayı sürdürdükçe kendiliğinden gerçekleşecektir; bunun için herhangi bir çaba harcamak gerekmez. Deneyimlerimizi bir başkasının bizim yerimize gerçekleştiremeyeceğini, yağmurda başka birinin bizim yerimize ıslanamayacağını hatırlayalım. Doğrusu, bekhend sipinkslerim de güzelse, o vakit bekhendimde sipinks yapışlarıma Musa'dan daha çok katkıda bulunabilecek bir kaplamayı, XT'yi kullanırdım. Yağmur...
  23. Sayın Pongfinity, evvela, oyununuzu da bilmediğimden, yukarıdaki önerileri münasip görmekte ve bu tavsiyelerin tamamına da katılmakta olduğumu, ''al benden de o kadar'' demekte zerre kadar bir beis görmediğimi bilmenizi isterim. Dahası; onların üzerine kendi önerimi de eklemeden önce, yukarıdaki tavsiyelerin hepisinin de Tibhar Volcano +'dan bir gömlek, bir tık, bir nebze, hatta neredeyse iki tık üstte olduklarını ifade etmek istiyorum. Yukarıdaki tavsiyelerden herhangi biri olur. Şayet o kaplamalardan birini- pardon ikisini ( sini derken tepsi manasında değil hani, çiftini kastediyorum) Tibhar Carbon Shot'unuzla kombine ederseniz, o vakit nefis bir raketiniz olur ve keyif ve şevkle sipinkslerinizi çeker, buloklarınızı yapar, çivilerinizi de çakarsınız. Bazen köşelere möşelere, bazen de dağlara taşlara... Bir öneri de LKT Pro XT Light. Bu lastikle karşılaştığımda çok şaşırdım ve kaplamadan ziyadesiyle hoşnud oldum. Çok ekonomik ve verimli, çok kontrollü, dayanıklı ve pek sipinksli; oynaması da bir o kadar kolay. Önerilerin içinde de sanki en ucuz olanı. Sizin için en önemlisi en ucuz olması ise, budur; LKT Pro XT Light'ı alınız. Elbette yalınızca en ucuz olmasından değil, fiyat-performans açısından da emsalsiz olmasından. Yoksa, kesenin ağzını birazcık açarsanız, o vakit yukarıdaki önerilerden birine koşmak da pekala mümkün görünüyor. Ancak Carbon Shot'ınız üzerindeki bir çift LKT Pro XT işinizi o önerilerden daha az görecek de değildir.
  24. Oynarken, servis atarken karın bölgesini, ''hara''yı, ''tan tien'' veya ''dan tien'' i kullanmayı vurgulamasını son derece yerinde, yararlı ve sevindirici bulduğumu ifade etmek istiyorum. Teşekkürler Pengfei Jiang. Teşekkürler Timo Boll. Bunun haricinde, videoda her biri başlıbaşına ele alınıp, üzerinde çalışmayı gerektiren pek çok konuya ard arda geçilmesini hızlı ve yüklü buldum. Elbette mevzu kişinin kendi vücuduyla uygulamalı olarak, yaparak öğrenebileceği bir mevzu. Bunları dinlemiş, vidyoyu izlemiş olmak, vidyoda anılanları öğrenmemizi sağlamıyor. Ancak bağlantı kurarak, yaparak, yanılarak, deneyimleyerek öğrenebiliriz. Vuruş yaparken ve yer değiştirirken iki türlü hareket etme şeklinden söz edilebilir: Biri, günlük hayatta diğer işlerimizi yaptığımız, çoğunlukla yapmaya alıştığımız gibi bir hareket etme şekli; yani ''kafadan''. Yani kafa komutu veriyor ve kol, onu yerine getirmek üzere hareket ediyor. Kollarımıza ulaşan sinirlerin ensemizden aşağıya inip, ikiye ayrılarak kollarımızdan ellerimize ulaştığına dikkat edelim. Bu manada, kollar, kafanın uyrukları, onun buyurduklarının yapıcıları, kafanın, göğüs bölgesi takviyeli uzantılarıdır. Kafadan hareket ederken, tam bulunduğumuz anda, gücümüzü asıl almaya başladığımız yerle, zeminle bağlantımız az veya hiç yoktur. Bedenimizle de. Kafa, bedeni, ondaki canlılık ve hassasiyetle bağlantı kurmaksızın, bedeni, buyruklarını yerine getirecek bir mekanizma olarak değerlendirmektedir. Yaşadığımız yepyeni anda, bulunduğumuz yer ve koşullarla onların gerektirdiği şekilde tam olarak bağlantı kurmaktan ziyade, ezbere, otomatik, eski ( kafaya ne yüklenmişse onlarla) tepki gösteririz, ister istemez kendimize karşı zor kullanır, bölünürüz. Diğeri de karından, kung-fudaki, çin tıbbındaki ''tan-tien''den veya japonca ''hara''dan hareket etmektir. Karın merkezinden yayılan enerji elbette yine kafadan geçip kol ve ellere uzanmaktadır ama bu kez daha derin bir yerden, ''merkez''den, kafada olup bitenlerin de kaynaklandığı yerden, derinden gelmektedir. Hara, yani leğen kemiğinin üstü, bağırsaklarımızın ve son derece yoğun sinir ağlarının olduğu bölge, yediklerimizi (ve yaşadıklarımızı) hazmetme ( veya hazmedememe) bölgesidir. Aynı zamanda gelişimimizin en erken dönemlerinde, annemizden gelen göbek bağının ucunda oluşmuş sonra da oradan büyümeye başladığımız bölgedir burası: yani omurga, diğer organlar, gözlerimiz, kaslarımız falan daha oluşmamış, henüz daha filiz hallerinin bile öncesindeyken, göbek bağının bittiği yerin ucunda biz, güp güp atan, an be an oluşan ve çevresinden söze pek öyle kolay dökülemeyecek de olsa izlenimler alarak şekillenen capp-canlı bir halde idik. Ve varlığımızın derinlerinde bu izlenimler hala capcanlıdır. İkinci beyin olarak da adlandırılan Dan-tien aynı zamanda fiziksel ağırlık merkezimizdir. Ucu, göbek deliğimizin yaklaşık 5 cm. kadar altına yerleştirilmiş bir değneğin ucunda havaya kaldırılmamız ve orada çabasızca mükemmelen dengede durmamızın mümkün olduğunu biliyor muydunuz? Doğrusu, cambazlıkla, jiminastikle, hatta belki güreşle iştigal edenlerin bu denileni takdir etmekte gecikeceklerini sanmıyorum.. Onlar, kendi pıratikleri esnasında bunu sezmiş ya da fark etmişlerdir. Hara bölgesi aynı zamanda tüm savaş sanatları uygulamalarında başat bir öneme sahiptir. Orası merkezdir. Hareketlerin merkezlendiği, oradan başlayıp, oradan koordine olduğu yerdir. Yaptığımızın etkili, güçlü ve yaparken bütünleşmiş olmamız için, merkezimizden, haradan hareket ederiz. Servisin vücutla atılması gerekliliğinden de kasıt budur. Bunu Liu Guoliang'ın bir dersinde de görmüş idim. Deney: Arkadaşınız 1 mt. önünüzde, kolları gövdesine yapışık vaziyette ayakta dursun. Bir kaykaycı misali bacaklarını hafif açıp dizlerini de hafifçe kırarsa, yerle bağlantısı da güçlenecektir. Şimdi siz, yandan, ''kafadan'' hareket ederek, avuçlarınızla arkadaşınızı, onun omuzuyla dirseği arasındaki bir bölgeye temas ederek, onu olduğu yerden etmek amacıyla kısa bir süre itip, bırakın. Arkadaşınız bu sırada itişinize dirensin. Şimdi siz de dizlerinizi hafifçe kırın, dikkatinizi de göbek deliğinin 5 cm. altı merkez olacak şekilde karnınıza verin. Kollarınızı arkadaşınıza doğru uzatın ve bu kez hareketi kafadan değil, dikkati orada tutarak karnınızdan başlatarak itin. Şimdi kollarınızla bir şey yapmanız bile gerekmemekte, karın merkezli hareket ederek onu tüm varlığınızla itmektesiniz. Arkadaşınız yine dirensin. İki durumda da açığa çıkan gücü, etkisini ve kalitesini hissedin, deneyiminizi birbirinizle paylaşın. Halihazırda ''kafadan'' hareket etmeye alışmış olduğumuz için, ''hara'' merkezli hareket etmek çalışma gerektirir. Gün içinde her hatırladığımızda ''haraya gelirsek'', bunu daha sonra kendiliğinden daha kolay hatırlamak ve yapmak için sistemimizde kendimize yol yapmış oluruz. Mesela oturduğumuz yerden kalkarken karnımıza bağlanmak ve hareketi buradan başlatmak. Diğer hareket edişlerde de hatırladıkça bunu yapmak. Zevklidir ve keşif de doludur bu. Ancak karnımızı hatırlayıp, o bölgeyi hissedip, oraya yerleşip, oradan hareket ettiğimizde, kafa karışıklığımız ve sağımızı solumuzu şaşırmışlığımız azalır, gücümüze, kendimize ve olduğumuz yere geliriz. Khabib Nurmogamedov'un altına aldığı rakibi nasıl sürekli kendi karnı ve pelvisiyle preslediği ve böylece boş kalan kollarıyla da üstten ayrıca çalıştığını paylaştığı kısa bir eğitim videosu da var bu mevzuda. ''Hara'' bahsinde özellikle Koechi Tohei'nin Aikido videolarına da bakılabilir.
  25. Hafif nemli süngerle lastiği sildikten sonra, ''zaten siler silmez kuruyor''lara falan hiç girmeden, lastiğin üzerindeki nemin kurumasını bekleyelim. Devamında sitreçlerken de, sitreç filim ile lastiğimizin yüzeyi arasında hava kabarcıkları kalmamasına ihtimam gösterirsek baklava olur. Ancak hava alsın almasın, lastiğimiz eskimektedir. Bunu bir miktar yavaşlatabiliyor, gelgelelim durduramıyoruz. Şayet durduramıyor ve durduramayacak oluşumuzu bütünüyle kabul edersek rahatlar, lastiğin eskimesini yavaşlatmak için gerekenleri sükunetle, daha bir dikkatle ve daha rahat yaparız.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu sitede size daha iyi yardımcı olabilmek için çerezler kullanılır. Çerez ayarlarınızı buradan yapabilirsiniz, veya devam ederseniz çerez kullanımını kabul etmiş sayılırsınız..