Jump to content
Masatenisi.org Forum

beşyüziki

Üyeler
  • İçerik sayısı

    493
  • Kayıt Tarihi

  • Kazandığı gün sayısı

    81

beşyüziki kullanıcısının tüm içeriği

  1. Hou Yingchao'nun bekhendinde 1,7-1,9 mm. Spectol kısa pütür var.
  2. Sayın Timo Boll, işaretiniz için teşekkür ederim. Denileni yaptım ve videoyu Türkçe altyazıyla değilse de, Türkçe sözcüklerin olduğu bir alt yazıyla izlemeye muktedir oldum. Şimdi, dilerseniz gelin, bir lahza dikkatimizi, belgeselin otomatik çevirisinde ışıldayan şu bir kaç inciye yöneltelim: '' JO finale çıktığında bunun bütün takım için tekme olduğunu düşünüyorum.'' '' Persson: 11 yaşında benimle eğitim aldığında bile sahip olduğu yangını görmeliyim...'' '' Waldner: Birinciyi ters vuruşta döngüye almaya başladınız ve o sadece masanın yarısını bloke ederken, Jörgen masanın o yarısında serbest döngüye giriyor.'' '' Bu egzersizi sadece hangi inmeyi kullanmamız gerektiğini bilmek için yapıyoruz.'' '' Servislerimi kabul etmek her şey doğru geliyor. '' '' Takım finalini oynadığımızda Mikael ve Jo midemizdiler.'' '' Hastalarımdan yaklaşık 6-8 kilo vermiştim ve oraya kaydı.'' Bu otomatik çeviride, hani konu dışından şu örneklerin, bir piliç çevirme (chicken translation), bir içli köfte (sensitive meatball), bir karışık iskender ( alexander confused ) kalibresinde olmasa bile, keşfedilmeyi bekleyen başka incilerin de olması muhtemel. Sayın Timo Boll, evet, herkes İngilizce bilemeyebilir. ''Herkes İngilizce bilmeyebilir'' de denebilirdi, lakin denmemiş. ''Bilemeyebilir'' denmiş. Yani belki o kişi İngilizce öğrenmek istemiştir fakat öğrenememiştir; bu yüzden İngilizce bilememektedir. İmkanı, öğreteni olmamış, o dilin konuşulduğu ortamlarda bulunmamıştır veya kişi kendi başına nasıl öğrenebileceğinin yollarından dahi bihaberdir. Yahut bu kişi, İngilizce öğrenme yollarını bilse de, o yollara ulaşacak vaziyette değildir. Yahut öğrenme işi gözünde büyümekte, yahut bu bahiste güven hissetmemektedir. Böyle koşullarda, daha doğrusu böyle koşulların sonucunda o, İngilizce bilemeyebilir. ''Herkes'' diyor, bu sözcüğü dil içinde, cümlelerimizde kullanıyoruz, kullanalım da, lakin şunu unutmadan; gerçekte ''herkes'' yok, tek tek insanlar var. Yalnız doğar, yalnız ölürler bunlar. ''Herkes'' sözcüğünü, kavramını, bu tek tek insanları bir topluluk halinde adlandırmak için kullanırız. ''Orman'' gibi. Yakından bakınca orman yoktur. Yanyana, tek tek ağaçlar buluruz; yalnız onlar vardır, tek tek ağaçlar; ''orman'' yoktur. Sayın Timo Boll, Çevirmenlerden ve çevirmenlik müessesesinden istifade etmek müstesna, ortada İngilizce bilmeyen ve İngilizce yazanları anlamak isteyen biri varsa, o zaman, bir kere en önce onun açısından, onun İngilizce öğrenmesinin lüzumu tabak gibi ortadadır. Tabak gibi! İnsanlar kendi edimlerini yerine getirmek durumundadırlar. Birisi, bir başkasının edimini yerine getiremez. O da öbürününkini. Bir şeyi bilmemek, ayıp değildir. Bir şeyi bilmemek, çoğunlukla yanlış yorumlandığı gibi, alçaltıcı da değildir. Bir şeyi bilmemek, kişinin o konuda deneyimi olmamasıdır. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp, öğrenememek ise ayıp değildir. Çıplak gelip, çıplak gideceğimiz şu dünyada, şu ''ayıp/ayıp değil''i şimdilik bir kenara bırakalım ve bakalım...Ve ne görelim? Şunu görelim; öğrenmemenin götürüsünü. Şudur öğrenmemenin götürüsü: o istediğiniz her ne ise, onu yapamazsınız. Olmaz yani o iş, yapamazsınız. Mümkün değil. Biliyorsanız yapabilirsiniz, bilmiyorsanız yapamazsınız; olmaz. Olsun istiyorsam, yapayım istiyorsam, o vakit öğrenmem gerekir, başka yolu yoktur. Olsun isterdim; lakin, yok.
  3. 80'li yıllarda, üç dünya şampiyonası boyunca, Persson, Appelgren ve Waldner'lı İsveç masa tenisi takımı ve oyuncuların bu günden o yıllara bakışını içeren ziyadesiyle lezzetli, ilham verici ve her masa tenisi severin kendince nasipleneceği, soluksuz izlediğim, akabinde de, naçizane paylaşmak istediğim bir belgesel. İsveççe. Lakin videonun sağ alt köşesinde yer alan altyazı seçeneğine tıklanınca İngilizce altyazılar çıkıyor. Bu seçeneği İsveççe bilmesem de, videoyu helecanla izledikten sonra fark ettim.
  4. Her çocuk biriciktir, getirdiği potansiyel henüz meçhuldür. Çocuğun ''bedensel ve zihinsel gelişimi'' için en çok ihtiyacını duyduğu şey sevgidir. Öyledir ki, çocuk yiyecekten bile daha çok, sevgiye ihtiyaç duyar. Bebekler gayet iyi beslense de sevilmiyorlarsa ölürler. Çocuk seviliyorsa, olduğu haliyle varlığının kabul görüldüğünü hissediyorsa sistemi rahatlar ve doğanın içsel programının rahatça işleyebileceği şekilde, daha iyi çalışır, büyür. Çocuk, sevgi, bakım ve desteklenmeye ihtiyaç duyar. Ancak yardıma ihtiyaç duymaz. Ona müdahale edilmemelidir. Yavrularını büyüten hayvanlar bu konuda ne de güzel örneklerdir. Çocuklar dünyaya geldiklerinde enerjileri yüzer haldedir, ileride toplumumuzda yaşayabilmek, iş yapabilmek için gerekli niteliklerden biri olan belli bir noktaya odaklanma, konsantre olma kaliteleri henüz yoktur. Bunu öğrenmeleri gerekir. Çocuk, konsantre olmayı şu ya da bu yolla, şartlara ve kendi eşsizliğince, az çok, biraz erken, biraz geç öğrenecektir. Eğer o çocuğa uygunsa, Masa Tenisinin de buna yararı olabilir. Veya başka bir yol. Burada mühim olan genellemeler veya ebeveynin ihtiyaçları değil, yalnızca ele alınan o çocuk, onun biricikliğinin icabıdır. İnsan yavrusunun veya insan şeklinde vücud bulmuş uçsuz bucaksız derinlikteki kainatın, doğanın, masa tenisi de dahil ne çeşit bir sistem olursa olsun, yetişkin insanın yaptığı hareketleri yapabilecek hale gelmesi için 3,5 yaşını geçmesi, 4+ yıl gerekir. Yukarda da yazılmış olduğu gibi, Masa Tenisine başlamak için 5-6 yaşını beklemek yerinde görünüyor.
  5. Süngersiz kısa pütürler için Google'da short pips out topsheet diye arama yapınca süngersiz kısa pütür ticareti yapan kanallara bağlanmak pekala kabil. Bu bahiste, böyle bir ekipman edinme talebinde bulunan da olmamasına rağmen, süngersiz satılan kısa pütür olarak , gece ormanda tekbaşına, tipiye yakalanmış, dizboyu karlara bata çıka güçbela ilerlerken, karanlığın derinliklerinde, uzakta, birdenbire beliren minik, zayıf, sıcak sarı-turuncu bir kulübe ışığı misali, Butterfly'ın Orthodox adlı ürününü anmadan geçmek oluyorsa yani, buyrun, siz geçin, buyrun buyrun, siz geçin, geçin siz, ben biraz daha buralarda takılacağım, belki sonra yetişirim size demekle iktifa edeceğim...lakin elbet Sayın Liu'ya, konu başlığına yaptığı minik tashih dokunuşu için teşekkür ettikten sonra.
  6. Merhaba Sayın Liu, evvela kendimi, işbu konu başlığını kendim yazmış olsa idim, bu fiili ''OX Lastiğine Sünger Yapıştırmak'' yerine ''OX Lastiğe Sünger Yapıştırmak'' şeklinde ifa edeceğime dair bir hayli kuvvetli bir zanna kaptırdığımı ifade etmek istiyorum. ''OX Lastiği'' diye bir lastik olmadığı, ''OX Lastik'' olduğundan, daha doğrusu ikisi de olmadığından, ama olup bitenin ifadesinin yazdığımız dildeki doğru kullanma şekli bu olduğundan, basbayağı ''OX Lastiğe Sünger Yapıştırmak'' yazar; hatta tam da bunu yaparken, muhtemel ki, buna da bir tashih ekleyerek, başlığın ''Süngersiz Lastiğe Sünger Yapıştırmak'' haline gelmesine mahal verirdim gibi bir izlenimin de, dimağımda, bu bahsettiğim zanna, onun hemen peşi sıra ekleniverdiğini eklemek istiyorum...Şüphesiz, tabii ki, yerine ''Öküze Sünger Yapıştırmak'' yazmayacaksam. Sayın Liu, doğrusu sualiniz bende, ilk bakışta, biraz geç kalınmış bir sual izlenimi de uyandırmadı değil hani. Ne de olsa yapıştırmışsınız. Sizi yapıştırmak zorunda bırakan şartlardan da hiç bir bahs yok, doğrusu insan merak ediyor. Neyse, olan olmuş bir kere. Yapıştırmışsınız; deneyim kazanmışsınız. Deneyime yönelme ve deneyerek, yaşayarak öğrenmenin yerini ne tutabilir ki. Mesela sabır; ancak sabır edilerek kazanılır. Üstelik belki de, henüz yapıştırılmamış bir üst lastik ve süngere daha sahipsinizdir. Eyleminizin meyvesinin bir tasvirini, yapıştırdığınız lastiğin net bir fotosunu sunsanız, doğrusu, kendimin de bu alandaki deneyimlerinden hareketle, bu konu üzerinde, naçizane, belki bir şeyler paylaşabilirdim. Oysa şimdi, böyle bir tasvirden yoksun, bu bahisle ilgili şunları kaleme almakla iktifa edeceğimi bilmenizi isterim: Bir - Süngerle üst lastik arasında hava kabarcığı olmaması mühim. Yuuçüyb'de lastik yapıştırmayla ilgil bol bol video var. İki - ''normalin dışında bir işlem gerekli mi'' diye sormuş, buradaki normalin ne olduğunu da hiç açmamışsınız ama lastik yapıştırma işi, dahası bir işin nasıl yapılacağı bahsinde şu örneği vermek isterim: Veznedarlara bakınız. Sayın Liu, veznedarlara bakınız; bakınız onlara, parayı nasıl sayıyorlar. Onların para sayarken ki hallerini dikkatle zanıyınız. Dikkatle zanıyınız onları, nasıllar para sayarken. İşte, şimdi yapıştırma işine, veya her ne ise koyulduğunuz işe, siz de aynen böyle koyulunuz.
  7. Sato'nun forhendinde Double Happiness Hurricane 3, nam-ı diğer Haşüç var. Bekhendinde de orta pütür diyebileceğimiz Nittaku Knuckle Do. Hediyesi 4.37'de, Hina 'nın Satomi'ye bakışı.
  8. Falck'ın forhendinde sünger kalınlığı 2 mm. civarı kısa pütür var. Hediyesi 1.08. Kesmecilerin, hele de uzun pütür kullananların, onlara gelen sipinksli toplardan bir hayli ekmek yediklerini görüyoruz. Ekseriyet düz lastikle oynandığından, kesmeciler de bu tip ekipmanlara karşı oynamaya ''alışkın'' oluyorlar. Lakin rakip kısa pütürle oynuyorsa işler değişiyor. Sipinks ve sipinksin dozunun masa tenisindeki çeşit, kalite ve ehemmiyetine dair ne de enfes örnekler var. Pro defansçılar özel olarak kısa pütüre karşı kesme çalışıyorlar mı bilmiyorum. Karşılaşmaları muhtemel böyle rakipleri var ise, kesmeciler için kısa pütüre karşı oynama antremanları yapmak elzem. Zira mesela şöyle olabiliyor : He Zhi Wen'in forhendinde 2.0 mm. kısa pütür var, Gionis bekhend 1.1 mm. Feint Long 2, tahta Korbel. Pekii ya hücum oyuncuları, onların da kısa pütüre karşı antrenman yapmaları?...O da elzem; hemi de başka bir başlık altında mütalaa edilesi.
  9. Ağır raketle düzenli talimler yapmaktansa, her zaman kullandığım raketle oynamaya devam edip, üzerine bedenin kalanına yönelik çalışmalar yapmanın taraftarıyım.
  10. Ağır raketle talim yapıldığında kas ve sinir sistemi, beden-zihin, ağır raket kullanımı içinde şartlanmaya, ona uyumlanmaya başlar. Müteakiben, asıl oynanılan ekipmana geçildiğinde ise ağır raket kullanımının getirdiği yük ve gerginliğin eksikliği, bir rahatlama ve hafiflik olarak duyumsanır. Yeterince idman yapıldığında haliyle, hız ve güç icab ettiren vuruşların daha kolay ve rahat yapıldığı hissedilebilir. Bununla beraber ağır ekipmanla güce yönelik çalışmak, topa, letafet gerektiren dokunuşları yapmak için gereken hassasiyet açısından da bir dezavantajdır. Eski deyimle ''elimizi bozabiliriz''. Ağır ekipmanla güce yönelik çalışmak, servis, kısa bırakmalar, çizgiye oynamalar, itme, bazı blok ve yumuşak düz vuruşlar yapmada bir his ve takdir kaybı, bir küntlük olarak deneyimlediğimiz, çoğunlukla farkında bile olmadığımız bir değişikliğe de yol açar. Deneyim, anlayış, top ve vaziyet okuma arttığında da, bunun azımsanmayacak derecede sayı kaybına, başka bir deyişle kazanmamaya yol açtığı görünür hale gelir. Ağır ekipmanla talim yönteminin kullanımına voleybolcu, basketçi ve atletlerde rastladığımız gibi savaş sanatlarında mesela kılıçla çalışanlarda da rastlarız. Burada da normal kılıçtan bir hayli ağır tahta kılıçlarla uzun süre kesme formları çalışılır. Yeterince çalışıldığında normal kılıcı hızlı ve rahatça kullanırsınız. Kolları, başları birbiri ardına rahatça kesip koparacak, bir bedeni tek vuruşta omuzundan kasıklarına kadar ikiye bölecek evsafa gelirsiniz. Lakin bu tarz çalışmanın, size traş olur, mesela bir dupleks bıyık, mesela bir üçgen çene sakalı keserken getireceği faide doğrusu pek şüpheli; ne şüphelisi böyle bir faidenin olmadığı bilakis apaçık, kabbak gibi ortadadır. Normal raketimizle oynamayı sürdürerek, tenis, basket ve ağır raketle oynamaktan kaçınıp, yerine, kafatasımızla kuyruk sokumumuz arasında omurgamız çevresindeki ve merkeze yakın kaslara, bunların yanısıra özellikle leğen kemiği ve bacak kaslarına yönelik çalışmalar yaparsak ekmeğimize yağ sürmüş oluruz. Bu alanda da kullanılabilecek pek çok sistem, bir hayli teknik var. Uygulanırsa bundan ekmek yenir, uygulanmaz ise de yenmez. Masa tenisinde muzaffer oluş, güçlü olmayı ve gücü kullanmayı gerektiren hünerler kadar güçlü olmamayı ve gücü olabildiğince az ve hiç kullanmama hünerlerini de gerektiriyor. Muzaffer oyuncuların oynayışları tetkik edildiğinde görürüz bunu, bu kabak gibi ortadadır. İlave etmek istediğim bir diğer husus ise, salon duvarlarında kullanılmış olan renkler, daha doğrusu tonlar. O salonda bizzat bulunmadan, elbet videodan görebildiğim kadarıyla, kastettiğim asıl mesele- düzeltiyorum, husus, bende kalan bir izlenim, salon duvar boyası için seçilmiş olan tonların, topun hareketlerini RAHATÇA görmeme elvermediği izlenimidir. Masa tenisi oynanan yerde kah oynayanlar kah da izleyenler için topun rahatça görülebiliyor olması olmazsa olmazdır. Şimdiye değin bir hayli yer ve zamanda dikkatimi celb etmiş olan bu husus burada bir kerre daha karşıma çıkmışken, her ne kadar bunun üzerine bir-iki kelime etmeden geçemeyeceğimi hissediyor olsam da, bu kez tercihimi, bu hissi fark edip, bu hissi izleyen tepkiyle de işbirliği yapmayıp, enerjimi ona vermemek yönünde kullanıyorum. Böyle yapmanın da beni satırlarımı nihayete erdirmeye getirdiğine müşahade ediyor, bunu açık yüreklilikle kabullenmiş bulunuyorum.
  11. Koşmak da buna eklenir. 5000, 8000, 10 000, 12 000 m. Kendinize göre, tempoyu gevşek tutmadan ama ne de aşırı zorlayarak, mesafeyi yavaş yavaş arttırarak. Haftada 1, 2, 3 kez.... Daha başka pek çok teknik var. Lakin asıl nokta, bu işe yönelimin içinizden gelmesi. Sizin bunu gerçekten istemenizdir. Kendinize karşı içten olunuz. O zaman kondüsyonunuzu geliştirmek için gerekenleri bulur ve yaparsınız.
  12. Rakip yaptığımı yanlış anlasın, ve de bu yanlış anlama üzerinden mukabele ettiğinden, varoluşta o anda olanla bağlantısı koptuğundan, ''zannettiğinden'' ve bu zan uyarınca davrandığından hata yapsın, sayıyı da ben kazanayım. Yalnız vuruş anında yapayım değişikliğimi, hareket sürecimdeki form geçişlerinin gayrısı hemen hemen aynı olsun. Servisten kazanayım sayıyı. Daha kandırıcı ve zor farkedilebilir olayım ki puanı kazanayım. Puanlardan seti, setten maçı kazananlar sırasına girişi dokuyayım ilmek ilmek, öreyim tuğla tuğla. Vuruş anında yaptığım bu değişikliği fark edemeyecek, hoş, farketse bile yaptığım değişikliğe hemen o anda uygun şekilde mukabele edemeyecek düzeyde olanlardan yiyeyim ekmeği, kazanayım sayıyı, alayım maçı. Son olarak Joo Se Hyuk tahtasından Diode'ye, forhendde de Tenergy 5 den Tenergy Hard'a geçmiş olan oyuncumuzun bu videoda servislerini bekendinde kullandığı, topu bir hayli tutan 1.1 mm. Feint Long 3 ile atmasına dikiz. Ruwen Filus bunu maçta da yapıyor. Bu servisleri atarken bazen forhend lastiğini bazen de Feint Long 3'ü kullanıyor. Daha çok düz lastiklerle oynayan oyuncuların olduğu alemde, belli bir seviyeye kadar olan oyuncuların mukabele şartlanışları da ekseriyetle düz lastiklerden gelen toplara göre. Yeri gelmişken, Filus'un, kendi düzeyinde uzun pütürle falsolu servisten istifade eden ender oyunculardan biri olduğuna da rahatça dikkat edelim. Özellikle de maçın kritik anlarında kullandığında, uyumsuz mukabelelere sebebiyete büyük katkı sağladığı veya servisi yemese de, rakibi bu falso azalmasını da dikkate almak zorunda bırakıp sıkıştırdığından, Filus'un servisi pütürle atıştan az ekmek yemediğini söyleyebiliyoruz - düzeltiyorum - söyleyebiliyorum. Bende, burada, kısa pütür kadar olmasa da topu tutan, diğer uzun pütürler gibi topu hepten boş göndermeyen Feint Long 3 yüzeyinin hoş bir değerlendirilişiyle karşı karşıya olduğumuzu da ilave ederek, bu bahisteki sözlerimi nihayete erdirebileceğime dair bir kanaat oluştuğunu ifade etmek istiyorum. Ancak, her ne kadar bende böyle bir kanaat oluştuysa ve bir şeyi iyi yapmak hususundaki kıpırtısızlık her ne kadar yaygın olsa da, yapacağımız antremanlara bazen, videodaki gibi boyalı top kullanımının eklenmesinin falso konusundaki anlayış ve deneyimlerimize yapacağı muazzam katkıyı da yeri gelmişken anmaktan es geçemeyeceğim doğrusu. Zira en iyi oyuncuların tecrübeleriyle de açıktır ki, boyalı topla antrenman, hemen orada, oracıkta, gözümüzün önündeki topun dönüşünü mükemmelen görünür kılıyor ve bizi bu konudaki zihinsel aktivitenin ötesine taşıyıp, olanla direk bağlantı kurmamıza vesile oluyor. Boyalı top kullanımı, falso okuyuşumuza getirdiği rahatlık ve konforun yanısıra, bir müddet böyle çalıştıktan sonra, boyasız topa olanlar konusundaki kestirimlerimizin daha keskin ve yerinde olmasına, anlayışımızın da artmasına katkıda bulunuyor. Böyle de yapmakla masa tenisimizi beslemiş, ekmeğimize yağ sürmüş ve anlayış çiçeklerini sulamış oluyoruz. Bu denileni, hele de falsoya sipine hasta olanların daha da kesafetle takdir edeceklerine dair bende oluşan itimat tamdır.
  13. Doğrusu, maç alanındaki ışıklandırmadan ziyadesiyle lezzet bulduğumu ifade etmekle yetinemeyeceğim. Chen Meng'le Chen Xintong maçı oynanırken kaleme aldığım bu satırların vesilesiyle, sözlerime şunları da ilave etmek istiyorum: Masa yüzeyi ve oynanan zeminin o mat, koyu gri tonu beni benden etdi. Bu koyu gri, bu matlık ( belki forumda hatırlayanlar çıkacaktır ) 70 sonları ve 80 lerdeki Stiga masaların üzerindekiyle hemen hemen aynı. Alanı tasarlayan ekip için bu bir ilham kaynağı olmuş olabilir mi bilemiyorum ama seçim pek yerinde. Masa tenisini, topu ve oyuncuları enfes bir konforla izleyebiliyoruz. Öyle ''İçim karardı, hiç olmazsa yerlere şöyle bir canlı renk atalım da içimiz açılsın'' türünden zırvalayan, algılamanın kendisi hakkında hiç bir şey bilmeyen, yine de sorumsuzca atıp tutan, doğrusu hiç de az rastlamadığımız akl-ı evvellere pabuç bırakılmamış ve yol verilmemiş olmasının da payı var bunda. Yaşadığımız ortamlarda kullandığımız renklerin üzerimizde güçlü etkileri olduğu biliniyor...Lakin, takdir edersiniz ki bu, başlıbaşına başka bir bahs. Yeni formatın detaylarını bilmiyorum lakin, bu yeni formatın müsabaka süreçlerini dinamikleştirdiğini dile getirmekten imtina edemeyeceğim. Bu yeni formatın detaylarını bilmesem de, maçları izliyorum ve bu deneyimden bir hayli lezzetyab oldum, oluyorum. Masanın turuncu konturları da nefis, hem beyaz hem de sarı toptan farklı, daha koyu ama masadan açık bir tonda. Rahatça seçiyoruz, şeyler gözümüze saldırılmadan birbirinden rahatça ayrılıyor. Sunuculardan, lastik yorumlarından tanıdığımız Dan'de şahane, iki büyük T harfinden yapılma W'dan oluşan WTT amblem tasarımı da. Bu ortamı gerçekleştiren yönetici, tasarımcı ve işçilere şükran. Artık tüm dünyada, söylemeye gerek bile olmayacak denli, son derece kötü toplarla oynamakta olduğumuz bahsini açmanın yerinin burası olmadığı tabak gibi ortada. Bu tabak gibi oluşa, bu konuyu bir başka başlık altında mütalaa etmenin mümkünatını da ekleyebiliriz. Bunu ekleyişte bir beis olmaması ise kabak gibi ortada. Hah, maç bitmiş; bravo Chen Xintong!! 3-0 dan 4-3 aldı.
  14. Bir şey değil de ben bir hoca değilim. Onun yerine bana beşyüziki, Beşyüziki, Sayın Beşyüziki, Beşyüziki ağabey, Beşyüziki kardeş veya ey ademoğlu diye hitap edebilirsiniz. İlaveten, yazım kurallarının gerektirdiğince büyük harf ve diğer noktalama tuşlarını kullanma özenini gösterirseniz de, kendimi, hakkı verilmiş bir taleple karşılaşmış sayar, sevinirim. Hazır raketten kombo rakete geçiyorsanız, topla bedeniniz arasında, hocanızın kullandığı tahta ve lastiklerden ''bir, belki iki tık'' daha yavaş ve yumuşak bir tahta ile daha yumuşak ve yavaş lastiklerden oluşan bir alan yaratmanız icab edecektir. Bu alanın nitelikleri sayesinde topu oyunda tutmanız kolaylaşır, daha rahat oynar ve daha kolay öğrenirsiniz. Mesela, bir Butterfly Petr Korbel tahta üzerinde bir çift Xiom Vega Europe. Umarım yakında ekipman tavsiyesi formunda mesaj hakkınız açılır. Bunları, antrenörle ya da deneyimli biriyle çalışma, bir kulübe veya salona gidebilme imkanınız olduğunu veya bu imkanlara kavuşacağınızı var sayarak yazdığımı bilmenizi isterim. Böyle olursa oradakilerin kullandığı ekipmanları deneme imkanınız, deneyim alış verişiniz de olur. Yeni başlama ve ekipman bahsi ile capon kılıç sanatları tahsilinde takip edilen yol arasında benzerlikler bulduğumu eklemek istiyorum. Capon kılıç sanatı yolunda önce selamlamayı, oturma ve ayakta durmayı öğrenir, müteakiben tahta kılıçla çalışmaya başlarsınız. Önce tahta kılıcı tutmayı, kılıç elinizdeyken ayakta durmayı ve bu duruşa ''yerleşmeyi'' öğrenirsiniz. Önce temel eğitim vardır. Önce teknikleri icra edebileceğiniz zemini oluşturursunuz. Geri kalanları bunun üzerine bina edeceğiniz alandır bu. Söylemeye bile gerek yok, en önemlisi. Büyük ustalar, ileri seviyede de olsanız, şayet kafanız karışırsa hemen temellere, temel tekniklere geri dönünüz derler. Tahta kılıçtan sonra metal kılıca geçer, metal kılıçla ve ve belinizde kılıfıyla çalışmaya başlarsınız. Kılıcı tek ve çift elle tutmayı, ayakta, oturarak veya dizlerinizin üstünde yürüyerek kesme ve kılıcı kılıfından çıkarıp sokma tekniklerini öğrenirsiniz...Ama kördür bu metal kılıç ( Iaito ), kesmez henüz. Orijinal katanayla aynı ağırlıktadır, hemen hemen aynıdır, lakin onun kesmeyen bir replikasıdır. Böylece istenmeyen kesilmelerin önüne geçilmiş olur. Zira körpesinizdir, helecanınız ve enerciniz bol olmasına rağmen, gerektiği kadar deneyiminiz yoktur. Gerçek, keskin bir katanayı kılıfından olması gerekenden birazcık farklı bir açıyla çeker veya kılıfa sokarsanız, o ciletten keskin kılıç, kılıfın o pek ince yapılmış yan tarafını kolayca kesip çıkar ve de kılıfı tutan parmacıklarınızı kıyırt diye bir meltem gibi doğrayıverir de, dört parmağınızın önünüze pıtır pıtır düştüğünü gördüğünüzde dahi ne olduğunu henüz anlamazsınız. Onun için kılıç okulunda siyah kuşak olana kadar tahta kılıç ve sonlara doğru kesmeyen kılıçla çalışılır. Siyah kuşaktan sonra danlar başlar. 1.dan olunca bu, artık ''sanatı öğrenmeye hazır'' olduğunuzu gösterir, 2. danda da gerçek, keskin bir kılıçla, katanayla çalışmaya başlarsınız. Tahta kılıçla çalışmak ise hiç bir seviyede bırakılmaz, o hep sürer gider. Zihin, bir soru üretme mekanizmasıdır. Sorulan soruya bir cevap gelse bile o, bu cevabı almaz, hemen yeni sorular üretir. Bir oburdur. Kendi kendimize ''yok öyle değil de şöyle yapayım'' dediğimiz olmuştur. İçimizde, o düşündüğümüz her iki şıkkı da gören, ayırt eden, düşüncelerimizi, yargılarımızı izleyebildiğimiz bir yer vardır. İşte orayı ne kadar çok ziyaret edersek, o kadar iyidir. Varlığımızın bir niteliğidir bu. Doğduğumuzda sahip olduğumuz, bizimle gelen bir niteliktir bu. Zihninizde bir soru belirdiğinde, bunu farkediniz, acele etmeyiniz ve bu soruya dikkatle, daha dikkatle bakınız. Dikkat yöneltildiğinde soru işaretleri erimeye başlamaktadır.
  15. He Zhi Wen, Maharu Yoshimura, Liu Guoliang, Par Gerell, Timo Boll, Vladimir Samsonov, Lin Yun Ju, Mima Ito, Werner Schlager gibi oyuncuların videolarına bir göz atınız isterseniz... Masa tenisinde izleme ziyadesiyle ehemmiyetlidir; bununla beraber topa vuruş kalitenizin artması ve envai çeşit tekniği icra edebilirliğinizin inkişafı muhakkak ki zihnin hülyalarından sıyrılıp, bu istikamette vücudunuzla, sabırla ve olup biteni an be an ayrımsayarak yapılacak çok, pek çok çalışmayı gerektirmektedir. Severek yaptığınızda çalışma bir zevktir.
  16. beşyüziki

    Güle güle TSP

    https://ooakforum.com/viewtopic.php?f=9&t=37442
  17. Victas şirketi TSP'yi sürdürmeme kararı aldı. Şu an eldeki ürünlerin kullanımı da ITTF tarafından 5 yıl sonraya kadar onaylandı. Karar 1 Ekim 2020'de alındı. Meşhur TSP pütürlerini , mesela Curl P1R'yi bundan sonra Victas markası adı altında göreceğiz. Ekipmanın formül ve biçiminin aynen korunacağı bildirildi.
  18. Haber: Avustralya Corona'yı sona erdirdi. Aylarca evde kaldılar ve salgın sona erdi. En son da 37.000 kişi bir arada maç izlediler. Gezegenimizin o bölgesindeki insan toplulukları, bilimin, konuyla ilgili uyarıları ve söylediklerini dikkate aldılar, basitçe, yapılması gerekenleri yaptılar, böylece ekmeklerine yağ sürdüler; bu bahiste muzaffer, şen ve esen oldular. Aynı zamanda dünyanın geri kalanı için salgın konusunda harika bir canlı örnek teşkil ediyorlar..
  19. Çin lastikleri ve üzerine ayrıntılı bir klip serisi ...
  20. İşaret edişiniz için teşekkür ederim. Klipte tanıtılan tahtaysa, tanıtanın, mesela ALC'yi tanıtıyorsa, ''Timo Boll ALC sert bir tahta'' demesindense, önce, ''bana göre'' veya ''deneyimime göre'' diye belirtmesi, sonra da daha önce oynadığı tercihen popüler tahtalardan 4-5 veya daha fazlasını karşılaştırarak örnek vermesi, mesela: ''ALC'yi Butterfly Petr Korbel'den sert, Zhang Jike ALC'den yumuşak buldum'' ayrıca ''Stiga Infinity V'den daha sert bir hissi var'' demesi ve bunu gözeterek farkettiği diğer detayları da aktarması önemli geliyor. Malzeme hakkında bir yorum yaparken, o malzeme hakkında kafadan, okumuş olduğun veya başkalarından duyduğun bir yorumu mu tekrar ediyorsun, yoksa hakikaten malzemenin kullanımıyla ilgili kendi canlı deneyiminin taze hatırasını mı dile getiriyorsun, bu ayrımı yapmayı önemli buluyorum. İkincisi daha kıymetli geliyor. Daha önce hep sert tahtalarla oynadıysan, belki de klibini çektiğin tahtayı nitelerken orta sert veya yumuşağa yakın diyeceksin, sana , sistemindeki kayıtlar açısından öyle gelebilir . Daha önce nispeten yumuşak tahtalarla oynamış biri isen aynı tahtaya geçtiğinde onu sert diye niteleyebilirsin, sana sert gelebilir. Buna bir de klibi izleyenin kendi deneyimlerini eklemek gerekir. Oysa tahta ne sert ne de yumuşaktır; olduğu gibidir... Bu bakımdan, klipte ''kendi deneyimime göre'' demek ve oynamış olduğumuz diğer tahtalarla mukayese etmekle, gerek yaptığımız işe ve kendimize bir güzellik, aydınlık ve rahatlama getirmek, gerekse klibi izleyecek kişinin yararı açısından, ekmeğimize daha çok yağ sürmüş olacağız. Benzer yaklaşım lastikler için de geçerli geliyor. Misal MX-P'yi test ediyorsak, sonuçlarını, mesela Tenergy 05 ve varsa diğerleriyle, MX-S'le, H3 ve diğer çin lastikleri ve arada kalanlarla artık kendi deneyim ve anlayışımıza göre detaylar vererek (spininde şöyle, kontra sipinde şöyle de, artık bulok ta da öyle de kesmede de böyle vb. diye ) aktarmak, hele de icab ettiğinde yavaş çekim de olursa baklava olur....hani klip izlerken böyle şeyler arıyorum, bulunca da lezzetyab oluyorum.
  21. Instagram'da gezerken rastladım; dokundu, çevirdim, buyrun: DÜNYA ÇAPINDA BİR SALGINA VERİLEN, PATOLOJİK VEYA ANORMALMİŞ GİBİ MUAMELE EDİLMESİ GEREKMEYEN NORMAL İNSAN TEPKİLERİ - Yiyecek ve yeme ile ilgili zorluklar, karşı çıkmalar, meydan okumalar - Zorlanımlı davranışlar veya bağımlılık davranışlarının yeniden nüksetmesi - Saplantılı veya davetsizce araya giren düşünce, anı veya korkular - Yaygın hale gelmiş kaygı, korku, panik ve bunalma - Depresyon, ayrışma, şaşkınlık, donma, umutsuzluk, faaliyetlerin durması - Terkedilmişlik, yalnızlık ve izole kalmışlık duyguları - Kontrol kaybı ya da güçsüzlük hissi. Kafası karışmış hissetme - Para, barınma, yiyecek ve diğer hayati ihtiyaçlara yönelik kaygı - Yeniden tecrübe edilen, aktive olan veya tetiklenen geçmiş travmalar - Artmış sağlık kaygısı ( Covid 19 veya bunun dışında bir başkası hakkında ) - Akan hikayelerin ortasında duyulmamış ve görülmemiş hissetmek - Varolan kronik ihtiyaçlar reddediliyormuş gibi hissetmek - Ölüm ve ölmek hakkındaki düşünce ve duygular - Eski ve yeni kederin yüzeye çıkması - Beklediğini bulamamış, öfke, rahatsızlık ve irrite olma duyguları - Zararı karşılamak için herkese bakmak, şefkat yorgunluğu - Tükenmiş, yorulmuş, motivasyonsuz, uyuşmuş hissetmek - Aşırı derecede odaklanmış olmak, enerji kabarmaları, dikkati başka yere çekmek için bir şeyler yapmaya devam etmek - Tükenmiş bağışıklık sistemi, diğer hastalıkların başlaması, kronikleşen öfke patlamaları Kişinin bunlarla ilgili bir desteğe ihtiyacı varsa, bunda da bir sorun yoktur. Konuyla ilgilenenler için: türkçede Peter Levine' ın ''Kaplanı Uyandırmak'' adlı kitabı var. Instagram'da da #somaticexperiencing ' e bakılabilir.
  22. Hiç acelem yok delikanlı. Danışmanım da yok; yukarıda nasıl yazdığımdan da bahsettim. Acelem yok. Doğaya bak, tabiatın da hiç acelesi yok; böyle olduğu halde doğada her şey yoluna girer, yerine gelir ve her şey tamamlanır...
  23. Herhangi bir başlığa ahkam kesmiş değilim. Ahkam,( ikinci a'sı şapkalı ) kişi veya kişilere, canlılara kesilir; ancak öyle olabilir; başlık cansızdır, ekranda veya kağıt üstünde bir yazı, bir iletidir; başlığa ahkam kesilmez. Ha, ''başlık altında ahkam kesmek'' şeklinde kullanmak mümkün. Lakin heyhat, yukarıda böyle de kullanılmamış. Yazdıklarımı paylaşmadan önce ( bazen de sonra ) hem içerik hem de dilbilgisi açısından gözden geçirdiğimi, bazen değişiklikler yapıp, bazı şeyleri ekleyip çıkardığımı, yazıyı ''doğal'' yazım yanlışlarından arındırmak için çalıştığımı ve bundan keyif aldığımı eklemek istiyorum. Burada yazarken kullandığımız dilin kuralları var. Kurallara uygun kullanılır ve yazılırsa ileti, iletişim berrak, etkili ve işlevsel olabilir. Dili kurallarına uygun kullanır ve yazarsam, yapacağım paylaşım anlaşılır hale gelir. Bundan her şey etkilenir. Mesela, daha deneyimsiz bir arkadaşa bir deneyimi yazarak aktarırken, mesela teknik bir konuyu izah ederken, madem yazıyorum, öyleyse gerekeni gerektiği gibi yapmam, yazım kurallarını olabildiğince gözetmem gerekir. Yazarak aktarım söz konusu ise, kanaatim budur. Hiç konu dışı bölümü falan ayrı tutmuyorum; hepsi, her şey bir bütün. Konu dışı bölümü ayrı tutmaya gerek yok, halihazırda forumda o başlık altında ayrılmış bir bölüm zaten var. Konuları uygun bölümlerde açmayı gözeterek, bir tasnife katkı sağlamış oluyoruz. Arama yapmak isteyen için bir kolaylık getiriyor bu. Evet; size katılıyorum. Forumdaşlar hakikaten de, kimi zaman telefondan kimi zaman da bilgisayarlarından katılım göstererek, fikirlerini karşı tarafın anlayabileceği şekilde bazen kısa kısa, gerekliyse uzun yazarak paylaşıyorlar. Kendi yazdığım versiyonunda, naçizane, cümledeki ikinci ''fikirlerini'' sözcüğünü çıkardım; fena olmadı sanki ne dersiniz... Forumdaşların fikirlerini paylaştığı konusunda size katılıyorum. Forumdaşlar bununla kalsalar gene iyi; forumdaşların kimi zaman telefondan kimi zaman kişisel bilgisayarlarından katılım gösterdikleri gibi zaten herkesin malumu olan olguları dahi yazmaktan geri kalmıyorlar. Evet; kesinlikle. Bunu, kişinin kendi kendisine uygulaması, bunu kişinin kendisinin gözetmesi söz konusudur. Yazıyorsa, yazım kurallarını öğrenip uygulaması onun kendi sorumluluğundadır. Herkesin okuduğu bir meclise çıkmakta, oraya yazmaktadır. Gözetmiyorsa da gözetmiyordur. Biri bunu gözetmediğinden dem vurduğunda alınıyorsa da alınsın; bu onun kendi sorunudur. İlaveten, perspektif değiştirilebilir, tamamen; şöyle: bu yaptıklarım, bu yazım ''yanlış''ları, ''hata''lar değildirler. Onlar, yalnızca yapma (yazıyı yazma )şekillerimdirler. Öyle yazmışımdır. Olup bitene şöyle bakılır: şöyle yaparsam şöyle oluyor...hımm...böyle yaparsam da böyle...hepsi bu. Yanlış veya doğru gibi yorumlara hiç girmeden, yalnızca olanları görerek. Hepsi bu. O zaman, noktadan sonra büyük harf tuşuna basmaya bir külfet olarak bakmam da; yeni bir cümleye başladığım ve de yazıma hakkını vermem için yapılması gerekeni yapabiliyor olmamın sevinç ve sağlamlığıyla, birazcık da yavaşlayarak, arada büyük harf tuşuna basarım. Topa, raketin ''sweetspot''uyla vurmak icab eder ki, top iyi gitsin karşıya...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu sitede size daha iyi yardımcı olabilmek için çerezler kullanılır. Çerez ayarlarınızı buradan yapabilirsiniz, veya devam ederseniz çerez kullanımını kabul etmiş sayılırsınız..