Jump to content
Masatenisi.org Forum

3. Set Sendromu (çeviridir)


Recommended Posts

Antrenörlüğünü yaptığım oyunculardan biri 3. sete her geldiğinde zorluklar yaşadığını ifade etti. 

 “İlk 2 seti çoğu zaman  11: 5 veya 11: 6 gibi skorlarla rahatça kazanmama rağmen 3. sette aynı performansı gösteremiyorum.  Bunun psikolojik bir şey olduğuna eminim.  Bunu zaman zaman kendimden çok daha iyi oyunculara sordum.  “Neler oluyor?  Bunu nasıl yenebiliriz? ”

 “3. set sendromu” diyebileceğimiz bu sorun oldukça yaygın.  Aslında, bir oyuncunun veya takımın önde götürdüğü bir müsabakada kilitlenmişcesine diğer oyuncu veya takımın oyuna geri dönmesine izin vermesi ile farkın kapanmasını ve maçı kaybetmesini diğer sporlarda da çoğu zaman görürsünüz.

Ama iyi yapılılacak bir şeyler var!  Odaklanmanıza ve 3. seti ve maçı kazanmanıza yardımcı olmak için kullanabileceğiniz basit psikolojik yöntemler vardır.

“3. set sendromu” neden olur?

İlk iki oyunu rahat bir şekilde kazanırsanız, ardından bu dört senaryodan biri oluşabilir:

(1) Çok fazla rahatlamaya başlarsınız ve zihinsel olarak kapanırsınız.  Zihninizde maç zaten kazanılmıştır.  İlk iki oyun kadar kolay kazanmayı umarak oyununuzda çok rahat olursunuz, ancak oyun seviyeniz çok fazla düşer ve rakibiniz daha fazla sayı kazanmaya başlar. 

(2) Kendine aşırı güvenmeye başlarsınız. Muhteşem vuruşlar yapmaya çalışır ve maçı bir gösteriye dönüştürürsünüz. (artistlik size sayı, set ve maç kaybettirir. Ç.N.) Ancak, gösterişli vuruşları yapmak daha yumuşak vuruşlar yapmayı gerektirdiği için kendinizi hataya zorlarsınız. Böylece rakibinizin sayı ve güven kazanmasına izin verirsiniz. 

(3) Maçı aşırı kazanma beklentiniz sizi gerginleştirebilir yada geçmişte yaşadığınız benzer olumsuz deneyimlerle aynı şeyi yaşamaktan korkarsınız. Böylece  giderek gerginleşir ve oyun tarzınızı değiştiriyrsiniz. Daha güvenli oynamaya, hata yapmamaya çalışır, önce diğer oyuncunun hata yapmasını umarsınız.  Maçı kazanmak yerine rakibinizin ataklarını savuşturmayı hedeflersiniz. bu şekilde inisiyatif rakibinize geçer.

Hangi senaryo olursa olsun sonuç aynıdır.  Oyun seviyeniz düşer. 

 (4) rakibinizin yeni taktikler geliştirmesi de mümkündür.  İlk iki oyunu rahatça kaybeden rakibinizin taktiklerini değiştirmesi ve farklı bir şey denemesi muhtemeldir.  Böylece rakibinizin oyun seviyesi artabilir veya daha önce ortaya koyamadığı potansiyelini kullanması da olasıdır.

 Peki “3. set sendromu” nu nasıl aşarsınız?  Bunun büyük ölçüde psikolojik yada mental bir sorundur. ancak bazı durumlarda 4. senaryoda olduğu gibi rakibinizin taktiksel bir değişikliğinden kaynaklanabilir, bu yüzden buna da dikkat etmek gerekir. Bu ayrı olarak değerlendirilmesi gereken bir konudur. 

Ama şimdi psikolojik yönüne odaklanalım.  İlk iki oyunu oldukça kolay kazanırsanız, asıl zorluğunuz odaklanmaktır.  İşte deneyebileceğiniz bazı şeyler…

(1) Kendinize maçın 2-2 olduğunu söyleyin.  Bu bir sonraki oyunu kazanmak zorundasınız.  Eğer pasif oynarsanız muhtemelen kaybedersiniz.  Bu yüzden en iyisini oynamalı, konsantrasyonunuzu ve motivasyonunuzu korumalısınız

(2) Kendinize bir hedef koyun.  İlk iki oyunu 11-5 ve 11-6 kazanırsanız, sonraki oyunu 11-4 kazanır mısınız?  Ya da takım arkadaşınız zaten aynı rakip ile oynadıysa ve 3-1 kazandıysa, daha iyisini yapabilir ve 3-0 kazanabilir misiniz?

(3) Taktiklere odaklanın.  Rakibinize zorluk  veren belirli bir servis atma, karşılama, spin türü (side, top yada backspin) türü keşfettiyseniz sonuna kadar kanırtın. Bu zayıflığı kullanmaya devam edin. Acımasız olun.  Rakibine geri dönme fırsatı vermeyin

Tüm bu stratejiler oyundan kopmamanız ve konsantrasyonunuzu devam ettirmenin bir yoludur. 2-0 önde giden bir maçı aynı yoğunlukta oynamaya devam etmenize yardımcı olurlar.

Bir dahaki sefere rahat bir 2-0 öne geçtiğinizde, bu stratejilerden birini kullanıp kullanamayacağınıza bakın.  O zaman umarım korkunç “3. set sendromunu” deneyimlemezsiniz!

  • Beğen 2
  • Teşekkürler 6
Yorum bağlantısı
Sitelerde Paylaş

-Bir yöntem; bürünme: Her sayıda, durumu '' 11-10 mağlupmuşum ve bu son setmiş'' şeklinde hayal edip öyle oynamak. Burada tutum, oyun oynayan küçük bir çocuğunki gibi olursa, bu çok daha kolaylaşıyor; ''bir sihir oldu, gözümü açıp kapadım ve şimdi 11-10'muş''. 

Eğer buna ''bürünebilirseniz''... Maçta, sayı arasında, yöntemi hatırlayın, biraz yavaşlayın ve iyice havasına girin; 11-10 mağlupmuş gibi hissetmek için ne gerekiyorsa yapın ve öyle oynayın. Sayıyı kaybetseniz bile sonrakinde yine aynı yöntemi uygulayın; 10 - 9 gibiymiş de yapabilirsiniz bu kez.

- Bir başka yöntem: O anda maçın kaç kaç olduğunu ''unutup'', yalnızca oynanmak üzere olan sayıya, onu almaya, onu oynanacak ilk ve son sayı saymaya odaklanmak ve n'olursa olsun sonraki sayıda yine aynısını yapmak. Yalnızca bunu uyguluyor, tüm enerjimizi bunu uygulamaya vakfediyoruz. Sayılar kendi kendine sayılıyor, maç tamamlanmaya doğru ilerliyor; o tarafla hiç mi hiç ilgilenmemek, zihin bunlarla meşgul olmaya başladığında, dikkatini vücuduna, kendi vücut ağırlığını hissetmeye vb. o ana geri getirip, oynanmak üzere olan sayıya, onu almaya, onu oynanacak ilk ve son sayı saymaya, her şeyin bu oynanacak sayı olmasına odaklanmak.

Konsantre olmayı, tüm enerjiyi bir noktaya, hedefe, tutuma veya alana odaklamak, oraya- orada yoğunlaştırmak şeklinde tanımlayabiliriz. Konsantre oluşta, enerji ne denli küçük bir alana yöneltilebilirse o denli etkili oluyor. 

İnce kenarlı bir pertavsız(büyüteç), gelen ışınları odak noktasına yöneltiyor, odak noktası müthiş aydınlık, sıcak ve ''etkili'' oluyor; güneş de varsa, odak noktasına koyduğunuz bir kağıt veya çırayı tutuşturabiliyorsunuz. Kağıt odak noktasının dışında tutuşmuyor ama odak noktasında tutuşuyor. Ne oluyor? Bilmiyorum. Ama öyle olduğuna kalıbımı gönül rahatlığıyla basıyor, bu olguyu konsantre kavramına yaklaşmak, bu konuda anlayış kazanmak için değerli buluyorum.
Konsantre olmak, hedef-nokta dışında kalanların dışlanmasını, elenmesini, onlara enerji verilmeyip, tüm enerjinin tekrar tekrar hedef noktaya yöneltilmesini ve orada ''kilitlenmeyi''gerektiriyor. Bu bakımdan, zihin tarafından, konsantrasyonun hedefi dışında kalan her şey, dikkat dağıtıcı, engelleyici, enerji emici, istenilmeyen vb. addediliyor.
Hedefi gerçekleştirmek için gerekli enerjinin yanısıra, konsantre olmanın, bu sürecin bizzat kendisi enerji gerektiriyor.  Bu bakımdan konsantrasyonun sürdürülebilir olmadığını da söyleyebiliyoruz. Bununla beraber pek çok işi değişik derecelerde konsantre olma sayesinde yapıyoruz.

Zihnin başka halleri de var; ve bu konu da ziyadesiyle ehemmiyetli, lakin bu başka bir bahs.    

Hayatımızın ilk yıllarında enerjimiz yüzen, odaklanmamış bir halde. Küçük çocukların dikkatlerinin nasıl oradan oraya gittiğini, kolay dağıldığını biliyor, bunu vücut hareketlerinde de görüyoruz. Henüz dikkatlerini bir nokta, konu, iş üzerinde toparlayıp, orada tutamamaktadırlar, zira bunun gerçekleşebileceği zemin daha ortada yoktur. Bu zemin oluşma halindedir. Sinir ağları, kaslar, kemikler, bilumum şeyi gerçekleştirmek için gerekli organik eşgüdüm zeminleri henüz oluşmakta, henüz katılaşmaktadır, bu insan filizlerinde. 

Çocuklar, büyürken konsantre olmayı şu veya bu derecede öğreniyor. Yaşayabilmeleri için öğrenmek de zorundalar. Yetişkinler çocuklara, hem ''bilerek'' çeşitli yollarla, hem de zerre farkında olmadan, kendi işlerini yaparkenki yoğunlaşmaları ve halleriyle, ''öğretiyorlar''.                                                    

 

Yorum bağlantısı
Sitelerde Paylaş

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 members

    • Bu sayfayı inceleyen kayıtlı kullanıcı yok
  • Çevrimiçi Kullanıcılar   0 Üye, 0 Gizli, 13 Misafir (Tam liste)

    • Şu anda bağlı kayıtlı kullanıcı bulunmuyor
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu sitede size daha iyi yardımcı olabilmek için çerezler kullanılır. Çerez ayarlarınızı buradan yapabilirsiniz, veya devam ederseniz çerez kullanımını kabul etmiş sayılırsınız..