Jump to content
Masatenisi.org Forum

Mutluluk


Fatih Birinci

Recommended Posts

Pozitif psikoloji denilen ve göreli güncel bir psikolojik alan var. Bu alan temelde, mutluluğun psikolojisini inceliyor.

 

 

Biz insanın mutluluğunu çevresel şartların oluşturduğunu düşünme eğilimindeyiz. Örneğin işimiz, eşimiz, maddi gelirimiz, statümüz, hava sıcaklığı, vb. Bu ve benzeri süreçlerin bizim mutluluğumuz üzerindeki etkisi konusundaki tahminimiz genelde doğrudur. Mesela piyangodan büyük ikramiye çıksa, cidden çok çok seviniriz. Ya da sevdiğimiz bir yakınımız ölse çok üzülürüz gibi. Ancak bu süreçlerin "süresini" tahmin etme konusunda çok beceriksizdir. Piyangodan çıkan büyük ikramiyenin bizim üzerimizdeki etkisi maksimum 3-4 aydır. Ondan sonraki mutluluk düzeyimiz, bu ikramiye çıkmadan önceki haline döner. Ya da diyelim çok sevdiğimiz bir yakınımız öldü, "bir daha asla eskisi gibi mutlu olamam" diye düşünürüz. Ancak araştırmalara göre bunun da süresi maksimum 6 aydır. Zaman, tüm sevinçlerimizin ve üzüntülerimizin izlerini müthiş bir biçimde örtme kudretine sahiptir.

 

 

Bu verdiklerim abartılı örnekler. Günlük hayatta da çok basit bir biçimde karşılaşabileceğimiz başka örnekler: "O arabayı almalıyım" dersiniz, alırsanız daha mutlu olacağınızı düşünürsünüz. "O kızla/erkekle birlikte olmalıyım" dersiniz, olursanız daha mutlu olacağınızı düşünürsünüz. "O telefonu almalıyım" dersiniz, alırsanız daha mutlu olacağınızı düşünürsünüz. Ya da tam tersi: "arabam yanarsa çok mutsuz olurum", "sevgilim beni terk ederse yıkılırım", "okulu bitiremezsem mahvolurum" vs.

 

Oysa psikolojide hedonik adaptasyon denilen bir süreç vardır; insanların iyi ya da kötü, yaşamlarındaki her türlü değişikliğe uyum sağlama sürecine bu ad veriliyor. nasıl ki bedenimiz çok sıcak olursa terleriz ve bedenimiz kendisini serinletmeye çalışır ya da soğukta titreme başlatarak ısıtmaya çalışır, "ruh"umuz da artı ya da eksi, mutluluk seviyemiz değişince bunu hızla normale getirmeye çalışır.

Bizim az çok stabil bir mutluluk seviyemiz vardır. yaşamımızdaki olaylar elbette ki bu mutluluk seviyesini azaltır ya da artırır, ancak mutluluk seviyemizde oluşan bu fark, sandığımızdan çok daha kısa sürer.

İnsan sakat kaldıktan, ya da boşandıktan, ya da piyangodan büyük ikramiye kazandıktan, ya da istediği o eve kavuştuktan bir süre sonra mutluluk seviyesi, bu olaydan önceki kendi normlarına döner.

Başına gelen bir olayın kendisini yıllardır mutsuz ettiğini söyleyen bir insan, zaten o olaydan önce de mutlu olmayan bir insandır, ancak bunun sebebini kendisinin dışındaki bir olaya bağlamak ona çok daha rahat gelir. Oysa en şiddetli yas süreci bile (araştırmalara göre evlat acısı) en fazla altı ay sürer.

 

Peki varsayılan bu olaylardan önceki mutluluk seviyesini ne oluşturur? Konu ile ilgili birçok araştırmanın (pozitif psikoloji araştırmaları) ortalamasına göre bu seviyenin yaklaşık olarak yarısını genlerimiz belirler; yarısını ise bireyin isteyerek, gönüllü olarak yaptığı zevk verici aktiviteler belirler.

 

Genlerimize yapacak bir şey yok (en azından şimdilik), ancak "gönüllü olarak yaptığımız zevk verici aktivite" kısmında yapacak çok şeyimiz var. Eğer biz gönüllü olarak gidip masa tenisi oynayıp ter döküyorsak ve bu aktiviteyi sıkça yapıyorsak, hayatımızda bunun etkisi, bizim ne kadar para kazandığımızı fersah fersah geçecek ölçüde fazla. Arkadaşlarla akşam buluşup antrenman - maç derken yaptığımız iş, uzun vadede yaşama doyumumuzu başımıza gelebilecek her şeyden çok daha fazla artırıyor.

 

Bu araştırmalara göre çevresel şartların insanın mutluluğu üzerindeki etkisi sadece yüzde 10 civarında.

 

En mutlu insan kimdir söyleyeyim: Küçük çocuklar. Onların da mutluluğunun sebebi içinde büyüdüğü evin konforu, oyuncaklarının miktarı, statüsü vs. değil; gönlünce hoplayıp zıplaması, spor yapması, hareket etmesidir. Yoksa çocuk sahibi arkadaşlar bilirler, yeni bir oyuncağın çocuğu ne kadar mutlu edebileceğini, ancak bunun aynı zamanda ne kadar kısa sürdüğünü...

 

Oysa günümüz toplumunda çocuklar da biz de artık pek hareket etmiyoruz. Ev denilen betondan kutuların içinde oturuyoruz sadece. Dolayısıyla biz de, çocuklarımız da giderek daha mutsuz hale geliyor. Psikolojik araştırmalara göre çocuğa kazandıracağımız bir spor alışkanlığının, onu, dünyanın en iyi üniversitesine gitmesinden bile daha mutlu edeceği gerçeğine karşın...

 

Genel olarak bir çok oyuncunun yenmekle yenilmekle çok fazla meşgul olduğunu gözlemliyorum. Bu manzaranın büyüğünü görmemek demek, ağaçları incelerken ormanı fark etmemek demek. Kendi mutluluğumuz için yapabileceğimiz en iyi şeyi yapıyoruz. Bunun dışında oyunumuzun ilerlemesi ya da kazandığımız madalyalar ancak bir yan etki olabilir; yaptığımız sporun yan etkisi. Esas amacımız her zaman spor olmalı, madalyalar değil...

 

Konuyu daha ayrıntılı incelemek isteyenler için özellikle bu kitabı ya da bu belgeseli öneririm.

Başka bir yerde yazdığım bir yazıydı, bu forumla da oldukça ilgili olduğu için biraz düzenleyip paylaştım...

  • Beğen 15
Yorum bağlantısı
Sitelerde Paylaş

Sporla hayatım şekillendi. Daha farklı bir öğretmenliğe gidecekken basketbolu çok sevdiğim için Beden Eğitimi okudum. (Sadece Basketbolu seven kızlarla çıktım :D)

 

Çapraz bağlarım özel turnuva maçında yeni koptu. Bağlarımın kopmasına değil benim yüzümden yenildiklerine üzüldüm (final maçıydı).

 

Sahalara döneceğim günü iple çekiyorum.

 

Arkadaşlar akıllanmadın mı bırak şu basketbolu sadece masatenisi ile ilgilen diyorlar.

 

Herşeyi bırakabilirim ama basketbolu bırakmak aklımdan hiç geçmedi diyorum.

 

Masatenisi de büyük bir aşk oldu ;ama insan ilk aşkını asla unutamaz :)

Yorum bağlantısı
Sitelerde Paylaş

Pozitif psikoloji denilen ve göreli güncel bir psikolojik alan var. Bu alan temelde, mutluluğun psikolojisini inceliyor.

 

 

Biz insanın mutluluğunu çevresel şartların oluşturduğunu düşünme eğilimindeyiz. Örneğin işimiz, eşimiz, maddi gelirimiz, statümüz, hava sıcaklığı, vb. Bu ve benzeri süreçlerin bizim mutluluğumuz üzerindeki etkisi konusundaki tahminimiz genelde doğrudur. Mesela piyangodan büyük ikramiye çıksa, cidden çok çok seviniriz. Ya da sevdiğimiz bir yakınımız ölse çok üzülürüz gibi. Ancak bu süreçlerin "süresini" tahmin etme konusunda çok beceriksizdir. Piyangodan çıkan büyük ikramiyenin bizim üzerimizdeki etkisi maksimum 3-4 aydır. Ondan sonraki mutluluk düzeyimiz, bu ikramiye çıkmadan önceki haline döner. Ya da diyelim çok sevdiğimiz bir yakınımız öldü, "bir daha asla eskisi gibi mutlu olamam" diye düşünürüz. Ancak araştırmalara göre bunun da süresi maksimum 6 aydır. Zaman, tüm sevinçlerimizin ve üzüntülerimizin izlerini müthiş bir biçimde örtme kudretine sahiptir.

 

 

Bu verdiklerim abartılı örnekler. Günlük hayatta da çok basit bir biçimde karşılaşabileceğimiz başka örnekler: "O arabayı almalıyım" dersiniz, alırsanız daha mutlu olacağınızı düşünürsünüz. "O kızla/erkekle birlikte olmalıyım" dersiniz, olursanız daha mutlu olacağınızı düşünürsünüz. "O telefonu almalıyım" dersiniz, alırsanız daha mutlu olacağınızı düşünürsünüz. Ya da tam tersi: "arabam yanarsa çok mutsuz olurum", "sevgilim beni terk ederse yıkılırım", "okulu bitiremezsem mahvolurum" vs.

 

Oysa psikolojide hedonik adaptasyon denilen bir süreç vardır; insanların iyi ya da kötü, yaşamlarındaki her türlü değişikliğe uyum sağlama sürecine bu ad veriliyor. nasıl ki bedenimiz çok sıcak olursa terleriz ve bedenimiz kendisini serinletmeye çalışır ya da soğukta titreme başlatarak ısıtmaya çalışır, "ruh"umuz da artı ya da eksi, mutluluk seviyemiz değişince bunu hızla normale getirmeye çalışır.

 

Bizim az çok stabil bir mutluluk seviyemiz vardır. yaşamımızdaki olaylar elbette ki bu mutluluk seviyesini azaltır ya da artırır, ancak mutluluk seviyemizde oluşan bu fark, sandığımızdan çok daha kısa sürer.

 

İnsan sakat kaldıktan, ya da boşandıktan, ya da piyangodan büyük ikramiye kazandıktan, ya da istediği o eve kavuştuktan bir süre sonra mutluluk seviyesi, bu olaydan önceki kendi normlarına döner.

 

Başına gelen bir olayın kendisini yıllardır mutsuz ettiğini söyleyen bir insan, zaten o olaydan önce de mutlu olmayan bir insandır, ancak bunun sebebini kendisinin dışındaki bir olaya bağlamak ona çok daha rahat gelir. Oysa en şiddetli yas süreci bile (araştırmalara göre evlat acısı) en fazla altı ay sürer.

 

Peki varsayılan bu olaylardan önceki mutluluk seviyesini ne oluşturur? Konu ile ilgili birçok araştırmanın (pozitif psikoloji araştırmaları) ortalamasına göre bu seviyenin yaklaşık olarak yarısını genlerimiz belirler; yarısını ise bireyin isteyerek, gönüllü olarak yaptığı zevk verici aktiviteler belirler.

 

Genlerimize yapacak bir şey yok (en azından şimdilik), ancak "gönüllü olarak yaptığımız zevk verici aktivite" kısmında yapacak çok şeyimiz var. Eğer biz gönüllü olarak gidip masa tenisi oynayıp ter döküyorsak ve bu aktiviteyi sıkça yapıyorsak, hayatımızda bunun etkisi, bizim ne kadar para kazandığımızı fersah fersah geçecek ölçüde fazla. Arkadaşlarla akşam buluşup antrenman - maç derken yaptığımız iş, uzun vadede yaşama doyumumuzu başımıza gelebilecek her şeyden çok daha fazla artırıyor.

 

Bu araştırmalara göre çevresel şartların insanın mutluluğu üzerindeki etkisi sadece yüzde 10 civarında.

 

En mutlu insan kimdir söyleyeyim: Küçük çocuklar. Onların da mutluluğunun sebebi içinde büyüdüğü evin konforu, oyuncaklarının miktarı, statüsü vs. değil; gönlünce hoplayıp zıplaması, spor yapması, hareket etmesidir. Yoksa çocuk sahibi arkadaşlar bilirler, yeni bir oyuncağın çocuğu ne kadar mutlu edebileceğini, ancak bunun aynı zamanda ne kadar kısa sürdüğünü...

 

Oysa günümüz toplumunda çocuklar da biz de artık pek hareket etmiyoruz. Ev denilen betondan kutuların içinde oturuyoruz sadece. Dolayısıyla biz de, çocuklarımız da giderek daha mutsuz hale geliyor. Psikolojik araştırmalara göre çocuğa kazandıracağımız bir spor alışkanlığının, onu, dünyanın en iyi üniversitesine gitmesinden bile daha mutlu edeceği gerçeğine karşın...

 

Genel olarak bir çok oyuncunun yenmekle yenilmekle çok fazla meşgul olduğunu gözlemliyorum. Bu manzaranın büyüğünü görmemek demek, ağaçları incelerken ormanı fark etmemek demek. Kendi mutluluğumuz için yapabileceğimiz en iyi şeyi yapıyoruz. Bunun dışında oyunumuzun ilerlemesi ya da kazandığımız madalyalar ancak bir yan etki olabilir; yaptığımız sporun yan etkisi. Esas amacımız her zaman spor olmalı, madalyalar değil...

 

Konuyu daha ayrıntılı incelemek isteyenler için özellikle bu kitabı ya da bu belgeseli öneririm.

 

Başka bir yerde yazdığım bir yazıydı, bu forumla da oldukça ilgili olduğu için biraz düzenleyip paylaştım...

 

Fatihcim,

 

Yine döktürmüşsün. Çok güzel bir konuya değinmişsin. En büyük yanlışlarımızdan biri hep yenerek mutlu olacağımızı düşünmek. Oysa insan yenilince de mutlu olup ders çıkarabiliyorsa, işte işin özü budur.

 

Beynine sağlık...

 

Engin Sağdilek

  • Beğen 2
Yorum bağlantısı
Sitelerde Paylaş

Hocam elinize kolunuza birikiminize sağlık :) Masa tenisi dışında benim de merak ettiğim bir konu var.
Psikolojideki bu adaptasyon süreci (gerçi 6 aya kadar demişsiniz de) ne kadar minimal hale gelebiliyor? Yani şu süre normaldir, şu süre anormaldir, şu sürede imkansızdır diyebilir misiniz? Teşekkürler :)

Yorum bağlantısı
Sitelerde Paylaş

Yaşanılan olaya göre değişir tabii. Uyum sağlamanın maksimum süresi olarak öngörülen 6 aydır. İnsanın başına ne gelirse gelsin, buna 6 ay içinde uyum sağlayamıyorsa başka bir durum vardır. Örneğin yakın birisinin ölümünden sonra 6 ay geçmesine karşın yas süreci devam ediyorsa, psikolojik müdahale gerekir.

 

Ama dediğim gibi, bu ekstrem bir durum; maksimumu bu. Eğer bir insan bu süre içinde bir yas dönemi de yaşamamışsa ya da çok kısa süre yaşamışsa, bu durumda olumsuz duyguların şiddetinin azalarak zamana yayılması söz konusudur. Yani kabaca atıyorum, 3 ay boyunca yoğun derecede yas tutan bir insana karşın, 3 yıl boyunca hafif derecede yas tutma söz konusu olabilir. İlki psikolojik olarak daha sağlıklıdır.

 

'Hayata yön veren olay' demişsiniz, ama onun da olumlusu var, olumsuzu var. Aynı işyerinde başka bir departmana atanmak da insanın hayatını şekillendiren bir şey, ya da tayin olup başka bir yere gitmek de. Elbette ki bunlar çok acı olaylar değil...

 

Siz en iyisi burada lanse etmeyin, başka bir durum varsa pm alayım :)

Yorum bağlantısı
Sitelerde Paylaş

  • 4 weeks later...

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 members

    • Bu sayfayı inceleyen kayıtlı kullanıcı yok
  • Çevrimiçi Kullanıcılar   0 Üye, 0 Gizli, 8 Misafir (Tam liste)

    • Şu anda bağlı kayıtlı kullanıcı bulunmuyor
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu sitede size daha iyi yardımcı olabilmek için çerezler kullanılır. Çerez ayarlarınızı buradan yapabilirsiniz, veya devam ederseniz çerez kullanımını kabul etmiş sayılırsınız..