Jump to content
Masatenisi.org Forum

Mineraller


ilhan_

Recommended Posts

Mineraller (Madenler ve Eser Elementler)

İnsan vücudu detaylı incelendiğinde bir çok maddeden oluştuğu anlaşılır. Doğada yaşayan tüm canlılar bir yapıya sahiptir. Filogenetik olarak üst basamaklara çıkıldıkça yapılar ve işleyişi daha da karmaşık hale gelmektedir. İnsan vücudu bu kompleks işlemleri yaparken doğada bulunan maddeleri kullanır. Çok düşük dozları ile değişik madenler ve elementler vücudumuzda belirli görevler almaktadır. Bunların bazıları kesinlikle var olmak zorundadır ve eksiklikleri ciddi sorunlara yol açmaktadır. Biyolojik yönden önemli olan bu maddeler gıdalarla alınmaktadır. Kişilerin bu maddelerin etkilerini bilmesi yiyeceklerini daha dikkatli seçmesine yol açacaktır. Bu konuları yazmaktaki amacım okuyanları bilgilendirmek ve edindikleri bu bilgiler ışığında sağlıklarını korumak ve olası sorunları önlemektir.

Anlatılacak konular geniş toplum kesitlerini ilgilendirmesi ön görüldüğünden belirli başlıklarla sınırlandırılacaktır. Bu konu başlığında anlatılacak başlıklar:

 

· Kalsiyum

· Fosfor

· Flor

· İyot

· Magnezyum

· Çinko

· Bakır

· Selenyum

. Demir

 

 

 

KALSİYUM

İnsan vücudu için en önemli minerallerden biridir. Vücut ağırlığının % 1.5 - 2.0 kadarını teşkil eder. Bunun da % 98 i kemiklerde, % 1 i dişlerde, geri kalan % 1 tüm doku ve sıvılarda bulunur.

Kalsiyum kemiklere ve dişlere protein iplikçiklerinin oluşturduğu ağ gibi bir yapıya genellikle fosfat tuzları şeklinde oturarak onların yapısal olarak sertliğini ve dayanıklılığını sağlar. Kalsiyumun bu etkisi başta D Vitamini olmak üzere bir çok başka hormon, mineral ve vitaminlerle sağlanır. Bu maddeler kalsiyumun emilim, fonksiyon ve metabolizmasına etkilidir.

Kalsiyum etkilerinin bir çoğunu magnezyum ile birlikte gösterir. Bu etkilerin başlıcaları kan, sinirler, adaleler ve dokular üzerine olup kalp ve adalelerin kasılması ile sinirlerin ileti görevlerinin sağlanmasıdır. Bu etkilerin oluşabilmesi için vücuttaki bir çok sistem birbiri ile ilişki halindedir. Normalde kandaki kalsiyum miktarı 100 ml.de 10 mg. kadardır. Eğer kalsiyum bu düzeyin altına inecek olursa Paratiroid Bezinden Hormon (=PTH) salınır ve bu PTH kemiklerden kana kalsiyumun geçmesini sağlar. Kemikler bir yerde kalsiyum deposu gibidir. Yiyeceklerle yeterli kalsiyum alınması bu yönden önemlidir. Çünkü aksi takdirde vücut gereksinmesini kemiklerden temin edecek ve bunun sonucunda osteoporoz denilen durum oluşacaktır.

Besinlerle veya ilaç olarak alınan kalsiyumun barsaklardan emilmesi de bir çok faktöre bağlıdır. Yaş bunların başında gelir. Çocuklukta alınan kalsiyumun % 50 - 70 i emilebilirken yaş ilerledikçe bu oran % 30 ve hatta altına düşmektedir. D, A ve C Vitaminleri emilimi arttırır. Protein ve yağlar diyette uygun miktarlarda bulunduğun olumlu etki gösterirken arttığı takdirde olumsuz etki göstermeye başlarlar. Homojenize sütler kalsiyum için uygun olmakla berber yağsız diyet sütlerdeki kalsiyumun vücuda kalsiyum sağlama açısından anlamlı bir etkisi olmamaktadır. Midedeki asit salgısı olumlu etki yapar. Fakat barsakların daha ileriki kısımlarında ortam alkali olmaya başladığı için emilim de bozulur. Barsak hareketlerinin hızlanması olumsuz etkilidir. Fiziksel egzersiz olumlu etki yapar. Hareketsizlik de tersi etkiye sahiptir. Diyetteki bazı maddeler de kalsiyumun emilimi üzerine olumsuz etkilidir. Sebzelerdeki oksalat, tahıllardaki fitat ve lifler buna örnektir. Bu yazılanları maddeler halinde belirtecek olursak:

Kalsiyum Emilimini Arttıran Etmenler

1. Vücut gereksinmesi - Büyüme, gebelik, emzirme

2. D Vitamini varlığı

3. Sütün laktoz içermesi

4. Barsaklardaki Asit ortam

5. Protein ve amino asitlerin diyette yeterli olması

6. Yağ alımının uygun olması

7. Fiziksel egzersiz

8. Fosfor dengesi

Kalsiyum Emilimini Azaltan Etmenler

1. D Vitamini eksikliği

2. Sindirim sistemi sorunları

3. Barsaklardaki alkali ortam

4. Stres

5. Hareketsizlik

6. Yüksek yağlı beslenme

7. Yüksek protein alımı

8. Sebzelerdeki oksalatlar

9. Tahıllardaki fitatlar

10. Fazla fosfor alımı

Kalsiyumun Etkileri

· Özellikle kemik ve dişlerin yapısının temel maddesidir.

· Adale kasılması ve kalbin çalışması için gereklidir.

· Sinirlerdeki iletiler için yararlıdır. Bu etkisini asetil kolin, noradrenalin ve serotonin gibi iletkenlerin salınması üzerinden gösterir.

· Bir çok hormonun işleyişine etkisi vardır.

· Tansiyon üzerine renin - anjiotensin mekanizmasına etki ederek düzenleme görevi alır.

· Salgı yapan hücrelerin bu görevlerini yapmasını sağlar.

· Hücre fonksiyonlarına ve bölünmesine etkilidir.

· Pıhtılaşma faktörlerine etki eder.

Kalsiyum konusu anlatılırken bu konu ile ilişkili bazı noktaların belirtilmesinde yarar olduğunu düşünüyorum.

İnsan vücudundaki kemikler ve dişler aslında sanıldığının aksine canlı dokulardır. Bir çok kişi kemik ve dişlerin bir şekilde oluşmuş ve sabit kalan dokular olduğunu sanmaktadır. Beslenme ve vücuttaki dengelerle ilişkili olarak bu yapılar sürekli değişkenlik gösterirler.

Kanda bulunan kalsiyum iki ayrı yapıdadır. 100 ml kanda 8.5 - 10.5 mg kalsiyum bulunur. Fakat bunun yarısı albumin denilen kan proteinlerine bağlı diğer yarısı da serbest ionize kalsiyum halindedir. Kandaki proteinlerin azalmasına paralel olarak bunlara bağlı olan kalsiyum düzeyi düşer. Fakat serbest kalsiyum azalmadığı için eksiklik belirtileri oluşmaz. Buna karşın Paratiroid Hormonu azalması ve Raşitizm Hastalığı gibi durumlarda serbest kalsiyum miktarı düştüğü için sorunlar oluşur. Kusma, aşırı soluma, gibi olaylar sonucunda kanda total kalsiyum normal olmasına karşın ionize kalsiyum oranı azaldığı için tetani durumu oluşur.

Kalsiyum Eksikliği

Değişik nedenlere bağlı olarak sıklıkla görülmektedir. Genel belirtiler aşağıda yazılmıştır.

· Diş mineralleri kemik yapıya oranla daha sabit olmasına karşın kalsiyum eksikliğinde yapılarında bozulmalar, diş eti sorunları ve diş kayıpları oluşur.

· Kemiklerde çok çeşitli sorunlar ortaya çıkar. Çocukluk çağında Raşitizm, erişkinlerde osteomalasi, yaşlılarda osteoporoz gibi tablolar meydana gelir.

· Çocuklarda hırçınlık, ağlama ve iştahsızlık yapabilir.

· Duyu kusurları, adalelerde seğirmeler, huzursuzluk, uyku bozukluğu, dalgınlık olabilir.

· Saç ve tırnaklarda kırılmalar meydana gelir.

· Eksiklik sürekli hale gelirse bacaklarda kramplar, kalpte çarpıntı, uyuşukluk, kulak çınlamaları, ve tetani durumu denilen tüm vücut kaslarının sürekli titremesi ortaya çıkar.

Kalsiyum Fazlalığı

Anlık olarak yüksek doz alınmasının ciddi bir zararı olmaz. Bu emilmeden barsaklardan ve böbreklerden atılır. Belirli bir süre yüksek doz alınması bazı sorunlara yol açar.

· Eğer magnezyum yetersizliği de varsa fazla kalsiyum ve D Vitamini doku kireçlenmeleri ve böbrek taşı oluşumunu kolaylaştırır.

· Beslenmede kalsiyum fosfor oranı 2 / 1 geçerse D Vitamini etkisi ile çocuklarda uzun kemiklerde normal dışı kemikleşmeler olur.

· Hiperkalsemi denilen kan kalsiyumu yüksekliği meydana gelir.

· Özellikle Paratiroid Hormonu yetersiz ise kalsiyum daha da artarak sorunları ağırlaştırır.

· Damar duvarlarına çökerek damar sertliği oluşumuna yol açar.

Bu yazılan olayların meydana gelmesinde tek başına kalsiyumun fazla alınması çoğunlukla yeterli değildir. Kalsiyumun metabolizmasında da bazı sorunlar olması olasıdır.

Kalsiyum Gereksinmesi

Besinlerle alınan kalsiyum miktarı ile emilen kalsiyum farklı olmaktadır. Alınan kalsiyumun 2/3 ü emilmeden dışkı ile atılmaktadır. İhtiyacın fazla olması emilimi arttırmaktadır. Emilimi en etkin olarak arttıran D Vitaminidir. Ayrıca atılan yani kaybedilen kalsiyum da önemlidir. Emzirme, dışkı, idrar ve ter ile doğal kayıplar söz konusudur. Anne sütünde 100 ml. De 30 mg kalsiyum vardır. Anne sütü ilk günlerde 500 ml iken ilerleyen aylarda 1000 ml ye çıkar ve annenin de kaybı günde 150 - 300 mg arasında olmaktadır.

Kişilerin alması önerilen kalsiyum miktarı diyetindeki protein oranına ve D Vitaminine ( Güneş ışığı da dahil) bağlı olmalıdır. Afrika da yaşayan insanlara günlük 200 mg yeterli olurken fazla proteinli gıda ile beslenen ve az güneş ışığı gören bir ülkede yaşayanlara bunun 4 - 5 katı ancak yeterli olabilir.

 

Yaş mg / gün

0 - 6 Ay 360

6 - 12 Ay 540

1 - 10 Yaş 800

11 - 18 Yaş 1000

Erişkin 800

Gebelik 1200

Emzirme 1200

Menapoz 1200

Yaş arttıkça emilim azalmaktadır. Ayrıca az alındığında daha çok, çok alındığında da daha az emilmektedir.

Kalsiyum alımında yanında magnezyum alınması olumlu etki göstermektedir. Bu kalsiyumun çözünürlüğünü arttırmakta ve böbrek taşı oluşumunu engellemektedir. Gıdaların fosfor içeriğinin fazla olması hem kalsiyum emilimine hem de kalsiyumun vücuttaki etkilerine olumsuz olmaktadır. İdeal beslenme de oranların 1 / 1 olması uygundur. Fakat sodalı içecekler, et, balık, yumurta ve işlenmiş gıda fosfor açısından zengin olup bir çok diyette bu oran 2/1 ( Fosfor / Kalsiyum) oranını aşıp, 4 / 1, 5 / 1 olmaktadır. Vücutta bu fazla fosforu dengeleyebilmek için kemiklerden kana kalsiyum çekmekte ve dolayısıyla zararlı bir durum meydana gelmektedir.

Kalsiyumun Doğal Kaynakları

Bir çok besin maddesinde bulunmasına karşın çoğunda yüksek miktarlarda bulunmaz. Süt bir çok açıdan uygun bir kaynaktır. İçerdiği protein ve yağlarla birlikte magnezyum ve fosforun dengeli oranlarda bulunması emilim ve fayda özellikleri ile süt ideal bir kaynaktır. Sütte bulunan laktoz kalsiyum emilimine yararlıdır. Ama insanların % 6 sı bu maddeye karşı tahammülsüzlük gösterir. Süt içtiklerinde barsakları bozulur. Siyah ırkta bu özellik % 70 e yükselir. Yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, fasulye, brokoli, karnabahar, bezelye), kuru yemişler (badem, fındık), tohumlar (ay çekirdeği, susam) uygun kaynaklardır. Fakat bunlarda oksalat varlığı ve fosforun yüksekliği olumsuz etkilidir.

 

Besin 100 gr da mg olarak

Buğday unu 40

Mısır unu 9

Pirinç 20

Sığır eti 8

Tavuk 11

Yumurta 60

Balık 50

Kılçıklı yenen balık 300

Süt 125

Kaşar peyniri 600

Beyaz peynir 400

Yoğurt 150

Badem 200

Kuru fasulye 50

Bezelye 80

Ispanak 500

Susam 100

Kalsiyum Kullanımı

En çok reçete edilen mineraldir. İnsanları diyetleri ile yeterli alamamaları veya emilimin az olması nedeniyle doktorlar hastalarına sıklıkla ilaç şeklinde almalarını önermektedir. İlaç olarak kullanılan konuları şunlardır.

· Osteoporoz. Genellikle yaş ilerledikçe görülme sıklığı artmaktadır. Yaşa bağlı olarak emilim azalmakta, diyetin kalsiyum içeriği düşmekte ve yıllardır süre gelen eksiklikler kendini hissettirmeye başlamaktadır. Kadınlarda erkeklere göre 4 kat daha sıktır. Hareket azalması bir diğer etkendir.

· Menapozda. Sadece osteporozu tedavi etmek için değil ayrıca menapozda görülen baş ağrısı, huzursuzluk, uykusuzluk ve depresyon arazlarına da iyi gelmektedir.

· Gebelik, emzirme dönemleri.

· Büyümenin hızlı olduğu çocukluk yılları.

· Adet problemleri.

· Adale krampları.

· Diş ve diş eti sorunları

· Kalp kasılmalarını ve ritim bozukluklarında, kalp yetersizliğinde.

· Uygun kalsiyum alımı vücut tarafından yapılan karsinojen maddelerin yapısına etki ederek kalın barsak ve rektum tümörlerinin görülme şansını azaltır.

 

 

 

FOSFOR

İnsan vücudunda kalsiyumdan sonra en çok bulunan elementtir. Vücut ağırlığının % 1 ini teşkil eder. Bu miktarın % 85 i kemik ve dişlerdedir. Gerek kemiklerde bulunuşu gerekse metabolizması kalsiyum ile yakından ilişkilidir.

Barsaklardan emilimi kalsiyuma göre daha kolaydır ve gıdalarla alınanın % 70 i emilir. Emilimine Kalsiyum, D Vitamini ve Paratiroid Hormon etki eder. Kemiklerden sonra en çok alyuvar denilen kırmızı kan hücrelerinde bulunur. Kan düzeyi 2,5 - 4.5 mg / 100 ml. Dir. Kan düzeyi ayarlamaya böbrekler etkilidir. Yiyeceklerde bol olmasına karşın antiasitler, demir, alüminyum ve magnezyum emilimi azaltır. Kafein ise böbreklerden atılımı arttırır.

Fosforun Etkileri

· Kemik ve diş dokusunun temel maddesidir.

· Hücrelerde bulunur ve bazı kimyasal olaylara katılır. Adenozin Tri Fosfat (ATP) denilen vücutta enerji olaylarının baş aktörünün yapı taşıdır. Enerji üretilmesi için yağ ve karbonhidratların yakılmasına etkilidir.

· Hücrelerin büyüme, bakım ve onarım işlemleri için protein sentezine katılır.

· Genetik kodu taşıyan DNA ve DNA molekülündeki nükleik asit yapımında rolü vardır.

· Fosfolipid denilen hücre zarlarının yapısında bulunan yağ moleküllerinin yapısına girer.

· Sifingolipidler sinirlerdeki iletileri sağlarlar.

· Fosfoproteinler enzim sistemlerine girerler.

· Böbrekler aracılığı ile vücudun asit - baz dengesini korur.

· Adale ve kalp kasılmasına etkilidir.

· Niasin ve riboflavin vitaminlerinin aktif hale dönüşmesini sağlar.

Fosfor Eksikliği

Gıdalarla alıma bağlı eksikliği söz konusu değildir. Ancak emilimdeki sorunlar eksikliğine yol açarlar. Kalsiyumun çok alınması, antiasit ilaç içilmesi, yiyeceklerde yüksek oranda alüminyum, magnezyum ve demir bulunması bunu yaratabilir. Belirtileri

· İştahsızlık, halsizlik, kilo kaybı,

· Huzursuzluk, gerginlik, gibi ruhsal yakınmalar,

· Eklem sertliği, kemik ağrıları, kemiklerin kırılganlığı ve duyu kusurları,

· Büyüme yavaşlaması, kemik ve diş gelişimi geriliği gibi raşitizm benzeri belirtiler

· Diş kayıpları, cilt sorunları ve eklem iltihapları ortaya çıkabilir.

Fosfor Fazlalığı

Toksik etkisi yoktur. Buna karşın kalsiyum dengesini bozar. Oluşabilecek etkiler kalsiyum metabolizmasının bozulmasından dolayı olacaktır. Kendi başına fosforun fazlalığı tansiyonu yükseltir. Kalsiyumun yaratacağı etkiler kendi konusunda anlatıldığı için burada tekrar etmek istemedim.

Fosfor Gereksinimi

Alınması gereken miktarları kalsiyuma benzer. Erişkinlere günlük 800 mg yeterlidir. Çocuklar ve gebe ve emziren kadınlara 1200 mg uygundur. Daha önce belirtildiği üzere kalsiyum ile 1:1 oranında alınması uygundur.

Fosforun Doğal Kaynakları

Protein içeren tüm gıdalarda genellikle vardır. Et, balık, süt, peynir, yumurta bu yönden yeterlidir. Çoğu besin maddesinin fosfor içeriği kalsiyumun 10 - 20 katıdır. Süt ürünleri daha dengelidir. Gazlı içecekler de bol olarak bulunmasına karşın hiç kalsiyum içermemektedirler. Kolanın bir bardağı 500 mg fosfor bulundurur. Bu denli çok alınması vücut dengeleri açısından olumsuz olmaktadır.

 

 

 

FLOR

Aslında zehirli bir gazdır. Klor ve Brom elementleri ile yakınlığı vardır.Yer kabuğunda ve deniz suyunda bulunur. Yiyeceklerle kalsiyum ve sodyum ile birleşik halde alınır. Bir çok ülkede su kaynaklarına katılmaktadır.

Diş ve kemik yapısında toplam 2 -3 gr bulunur. Kanda 100 ml de 0.3 mg kadar flor vardır. İnsan vücudunda diş ve kemik yapısında bulunması dışında ne gibi etkileri olduğu bilinmemektedir. Normal bir beslenme ile günde 3 mg kadar alındığı düşünülmektedir. Çoğunluğu böbrekler ve solunum yolu ile atılmaktadır.

Florun Etkileri

· Diş ve kemiklerin kristal yapısının dayanıklılığını arttırıcı etkisi vardır. Kalsiyum ve fosfor gibi ihtiyaç halinde geri çözülmesi yoktur.

· Dişleri asit etkisinden korur. Böylelikle dişlerin demineralize olmasını, çürük oluşmasını önler

· Kemiklerde kalsiyumu tutarak kaybına engel olur.

· Kesinleşmemiş olmakla birlikte büyümeye bir etkisi olduğu, demirin emilimini arttırdığı, kandaki alyuvar hücrelerinin üretimine katkı sağladığı düşünülmektedir.

Flor Eksikliği

Ciddi anlamda eksikliğine bağlanacak sorunlar yoktur. Vücudun doğal bir maddesi mi yoksa dışarıdan alınması mı gerekli olduğu net değildir. Yetersiz alınmasında oluşan iki sorun vardır.

· Dişlerin dayanıklılığı azalır ve kolay çürükler ve diş kayıpları oluşur.

· Kemikler zayıflar ve kolay kırılır. Fakat bu durumun oluşabilmesi için osteoporoz zemini olması gereklidir.

Diş çürüklerinin flor eksikliği ile ilişkisi vardır. Ama flor alınmadığı halde ağız içi hijyene ve beslenmeye özen gösterildiğinde bu durum ortaya çıkmayabilir. Bu florun alınmasını kesinlikle bir şart değil koruyucu ekstra bir özellik olduğu yönündeki düşünceleri ön plana çıkartır.

Flor Fazlalığı

Üzerinde spekülasyonlar yapılması sonucu gereksiz yere fazla alınması daha sık olarak görülmektedir. Doğal olarak toksik yani zararlı olabilecek bir maddedir.

· İçme sularında 1 ppm dozunda bulunması gerçekten diş çürüklerini önlemede etkilidir. 2 ppm dozunu aştığında dişlerde lekelenmeler, renk değişiklikleri ve şekil bozuklukları oluşmaktadır. Fakat bu dişler yine de sağlam durumdadırlar.

· 8 - 20 ppm. Arasındaki sular dokularda , kemik ve eklemlerde skleroz denilen sertleşmelere yol açar.

· 20 ppm. Aştığında çok daha ciddi sorunlar olur.Büyüme durur, karaciğer, böbrek, böbrek üstü bezi, üreme organları gibi metebolik olarak aktif dokularda hücresel hasarlar meydana gelir.

· 50 ppm. Üzerinde ölümcül olaylar oluşur.

İlaç olarak fazla alındığında da yukarıda yazılan şikayetler oluşabilir. Kalsiyumun floru bağlama özelliği bazı yönlerden iyi bazı yönlerden olumsuz etki gösterir.

Flor Gereksinmesi

Günlük alınması gereken miktar yoktur. İçme sularına flor katılması bir çok ülkede tartışılır hale gelmiştir. Sudaki yoğunluğu takip etmek ve bunu sürekli belirli bir düzeyde tutmak oldukça zor bir işlemdir. Diğer yönden kişilerin besinlerle ne kadar flor aldıkları ve ne kadar su içtikleri değişken olduğu için fazlalığına yol açılması olasıdır. Günde 1.5 - 4.0 mg alınması yeterli bir miktardır. Flor katılmayan su ile 0.35 - 1.5 mg alınırken, flor katılmış su ile 2 - 3 mg alınmaktadır.

Florun Doğal Kaynakları

Deniz suyunda bulunması nedeniyle balık ve diğer deniz mahsulleri de flor açısından zengin kaynaklarıdır. Sert sular flor içerir. Çay bitkiler içersinde en fazla flor bulundurandır. Sadece çaydan günde 1 mg flor alınabilir. Diğer bitkilerde de yetiştirildikleri toprağın özelliğine bağlı olarak değişik miktarlarda flor içermektedirler. Diş macunlarına katılan flor lokal etki göstermektedir. Fakat diş macunlarındaki bu flor kalay da içerir. Florun diş ve diş etine olan lokal etkisi içme suyunda alınan kadar etkili olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Araştırmalar ağız yoluyla suyun içersinde erimiş halde alınıp kana karışan florun lokal olarak dişe değen flordan daha etkili olduğu yolundadır. Flor tabletlerini üreten ilaç şirketleri ağızda emme tarzında kullanımı önermektedir. Hatta günlere göre emilen yerin de değiştirilmesini kimi zaman sağ kimi zaman sol yanağın iç tarafında eritilmesini önermektedir.

Flor Kullanımı

İçme sularındaki 1 ppm flor diş çürüklerini % 30 - 50 oranında azaltmaktadır. Diş eti sorunlarına flor etkili değildir. Florun etkisi özellikle dişlerin oluştuğu çocukluk döneminde daha anlamlıdır. Diş gelişimi sırasında mine denilen dişin en dış tabakasına flor oturur. Mine tabakasındaki florda dişi dış etkilere karşı korur. Mine oluşumu tamamlandıktan sonra florun önemi azalmaktadır. Daha önce yazıldığı üzere flor yapıya bir kez girdikten sonra orada kalmaktadır.

İlaç olarak kullanılacağı zaman o bölgenin içme sularındaki flor miktarı kesin olarak bilinmelidir. Suda 0.6 ppm varsa ek flor kullanımı gereksizdir.

 

Sudaki oranlara göre

 

0.3 den az 0.3 - 0.6

6 ay - 3 yaş 0.2 ---

3 - 6 yaş 0.50 0.25

6 - 16 yaş 1.00 0.50

İlaç olarak bulunan flor sodyum flor halindedir. 0.553 mg sodyum flor 0.25 mg flora eş değer gelmektedir.

 

 

 

 

İYOT

İnsan vücudu için dışarıdan alınması gereklidir. Alınmadığında vücut tarafından da üretilemediği için hastalık hali ortaya çıkar. Guatr Hastalığı uzun yıllardır bilinen bir iyot eksikliği hastalığıdır. Hormon üretmekle görevli Tiroid Bezi, yetersiz iyot alındığında hormon üretebilmek için gereken iyodu daha iyi tutabilmek amacıyla hücrelerini büyütür.

İyot aslen zehirli bir gazdır. Klor ile suda kolay eriyen bir bileşik oluşturur. Bitkiler gelişebilmek için iyoda gereksinim duymazlar. Fakat insanlar için kesinlikle gereklidir. İnsan vücudunda 25 mg kadar bulunur. Bunun % 20 si Tiroid Bezindedir. Geri kalanın en fazlası adalelerde olmak üzere deri ve kemiklerdedir. Kanda %1 kadar bulunur. Tiroid Bezindeki iyot yoğunluğu adalelerden en az 1000 kat fazladır. Bu bezin ürettiği T3 ve T4 kısa adlarıyla anılan Tiroksin ve Triiodotiroksin Hormonlarının 2/3 ü iyottur. Mideden kolay emilir. Emilen iyodun % 30 ü Tiroid Bezine giderken % 70 i böbreklerden idrar ile atılır. Demir gibi vücutta deposu yoktur. Günlük olarak besinlerle alınmalıdır.

İyodun Etkileri

Dışarıdan alınan az miktardaki iyot bedenimizde çok önemli görevler başarır.

· T3 ve T4 Hormonlarının yapımı için kesinlikle gereklidir. Bazal metabolizma denilen insan bedeninin hiçbir fiziksel eylemde bulunmadığı halde normal 36,5 derece ısıyı koruması, kan dolaşımı, solunum, barsakların çalışması gibi yaşamsal işlevlerin sürdürülebilmesi için gereken enerjinin oluşmasını sağlar.

· Hücre solunumuna ve oksijenin tutulmasına etkilidir.

· Büyüme ve gelişme için gereklidir.

· Protein sentezi ve genel olarak enerji üretimi için var olması zorunludur.

· Sinir ve kemik dokunun yapısı ve yenilenmesi üzerine etkilidir.

· Deri ve saç, tırnak gibi uzantıları için gereklidir.

· Dişler, konuşma ve ruhsal yapıya etki yapar.

· Karotenden A Vitamini, nükleik asitlerden protein elde edilmesini sağlar.

· Karbonhidratların barsaklardan emilmesine ve kolesterol sentezine etkilidir.

İyot Eksikliği

Normal bir beslenme ile eksikliği oluşmaz. Eksikliğin oluşmasında iki faktör etkilidir. İlki belirli yörelerin toprağı İyot yönünden fakirdir. Burada yetişen bitkiler ve bunlarla beslenen hayvanlar iyot yönünden eksiklik içersindedirler. Fakat bu onları etkilemez. Bunlarla beslenen insanlar yeterli iyot alamadıkları için eksikliğe girerler. Diğer faktör ise beslenme ile yeterli iyot alınmasına karşın, iyotu kimyasal olarak etkisiz hale getiren kara lahana gibi besin maddelerinin de tüketilmesi ile eksiklik oluşabilir. Ülkemizde Gümüşhane gibi bazı yöreler bu özelliği ile bilinmektedir. Eksikliği sonucunda Tiroid Bezi işlevleri azalarak Hipotirodi denilen durum ortaya çıkar. Hipotirodi hastalığının tek sorumlusunun iyot eksikliği olmadığının ayrıca bilinmesi gerekir. Burada anlatılan iyot eksikliğine bağlı olan durumdur. Belirtileri ;

· Halsizlik, bitkinlik, tembellik,

· Kilo artışı, deri ve saçlarda kuruma,

· Enfeksiyonlara dayanıksızlık, üşüyerek sıcağı sevme,

· Zeka ve cinsel duyarlılığın geri kalmasıdır.

İyot Fazlalığı

Beslenme ile fazlalığı oluşmaz. Ancak ilaç olarak fazla alınması (öksürük şuruplarının bazıları yüksek oranda iyot içermektedir) veya kasten iyot katılmış olan sofra tuzunun aşırı tüketilmesi ile oluşur.

· Fazla iyot Tiroid bezini baskılayarak hormon üretimini azaltır ve düşen hormon seviyesine bağlı olarak eksikliğinde anlatılan belirtiler oluşur.

· Bazı insanlarda iyot alerjisi vardır, fazlası bir çok kişide sıklıkla ciltte alerjik olaylara neden olur.

· Deride sivilce oluşumu ve mevcut sivilcelerde artış sağlar.

İyot Gereksinimi

 

Yaş Mikro gram iyot

0 - 12 ay 40 - 50

1 - 3 yaş 70

4 - 6 yaş 90

7 - 10 yaş 120

11 yaş ve üstü 150

Gebe kadın 175

Emziren anne 200

İyodun Doğal Kaynakları

İçersine iyot katılmış sofra tuzu herkes için alımı kolay bir kaynaktır. Normal koşullarda iyotlu tuzun 1 gramında 76 mikro gram iyot bulunur. Günde 2-3 gram tuz alan bir kişi yeterli iyot da almış olacaktır. Deniz suyu iyottan zengin olduğu için her türlü deniz mahsulü içersinde bol miktarda iyot bulundurur. Toprakta yetişen bitkiler toprağın iyot içeriğine bağlı oranda iyot taşırlar. Bu bitkilerle beslenen hayvanlarda ürünlerine bu iyot oranını yansıtacaklardır. Hayvan üretici ve besicileri hayvanlara iyotlu tuz ve yem vermek suretiyle onların ürünlerinin iyot yönünden sağlıklı olmasını sağlayabilirler.

Burada iyot temini için tuz alınmasının üzerinde durmak istiyorum. Bu geniş toplum kitleleri düşünülerek yapılan bir uygulamadır. İyot temini için beslenmesine dikkat eden kişiler için asla iyot kaynağı olarak görülmemelidir. Tuz ile vücuda gereğinden fazla zararlı olabilecek başka maddelerde alınabilir. İyot için en sağlıklı yolun taze balık olduğunun bilinmesini isterim.

 

 

 

MAGNEZYUM

Etkileri ve önemi son 10 yılda daha iyi anlaşılmış bir makro mineraldir. Toprak alkali gruptandır. Vücut ağırlığının % 0.05 i kadar bir miktarda bulunmasına karşın, vücudumuzdaki yüzlerce enzim olayına katılmaktadır. Geçmiş yıllara göre kişiler bu minerali daha az olarak almaktadır. Sert su tüketimi azalmakta, insanlar daha işlenmiş gıdalarla beslenmektedirler. Magnezyum bitki dünyasının demiridir. İnsanlarda demirin kanda hemoglobin oluşturmasına benzer yöntemle, bitkilerde magnezyum klorofil yapısına girer.

İnsan vücudundaki magnezyumun % 65 i kemik ve dişlerdedir. Kalan % 35 kan, doku ve diğer vücut sıvılarında yer alır. Beyin ve kalpte diğer dokulardan daha yoğun bulunur.

Vücuttaki özellikleri kalsiyuma benzer. Kemiklerdeki magnezyum ihtiyaç halinde kalsiyum gibi geri alınabilir. Uygun bir beslenmede kalsiyum / magnezyum oranı 2 / 1 olmalıdır. Asit ortam emilimi arttırdığı için öğün aralarında veya gece yatarken alınması daha iyi olur. Yüksek yağ ve proteinler, yiyeceklerdeki yüksek fosfor ve kalsiyum ile alkol emilimi olumsuz etkiler. İçkili gecelerin sabahında oluşan şikayetlerin magnezyum emiliminin etkilenmesine bağlı olduğu iddia edilmektedir. Gıdalarla alınan magnezyumun % 40 - 50 si emilir. Magnezyumun emilimini olumlu ve olumsuz etkileyen faktörler ayni kalsiyum gibidir. Buraya tekrar yazılmamıştır.

Magnezyumun Etkileri

Minerallerin anti stres etkilisidir denebilir.

· Gevşetici özelliği vardır. Nasıl kalsiyum kasılmayı sağlıyorsa magnezyum da tam tersini yaparak gevşemeyi sağlar. İskelet ve sindirim sistemindeki adalelerin kasıldıktan sonra gevşemeleri magnezyum varlığında mümkündür.

· Kalpteki damarların da esnekliğini sağlar. Bu özelliği ile kalp krizlerini önleyici etki gösterir.

· DNA üretimi ve protein, karbonhidrat metabolizmalarına etkili enzimlerin etkileri için gereklidir.

· ATP molekülünün sitokrom sistemine taşıdığı enerjiyi serbestleştirir. Bu olay hücrelerin enerji üretiminde anahtar bir roldür.

· Sinirlerdeki iletilere etkilidir.

Magnezyum Eksikliği

Bu maddenin eksikliği aslında sanıldığından çok daha sık olarak vardır. Fakat ilgili kişilerin bunu akıl edememesi nedeniyle tespit edilmez. Eksikliğin sebeplerini kısaca belirteyim.

İşlenmiş yiyecekler, sebzelerin hep pişirilerek yenilmesi, yumuşak su içilmesi, alkol alımı, ürünlerin magnezyumdan fakir topraklarda yetiştirilmesi, seralarda üretim yapılması, emilimin bozulması (yanıklar, yaralanmalar, ameliyat, şeker hastalığı, karaciğer rahatsızlıkları), magnezyum atılmasının hızlanması(alkol, kafein, şekerin fazlaca tüketilmesi, idrar sökücü ilaç kullanımı) sayılabilir.

· Halsizlik, iştahsızlık, huzursuzluk, uyku bozuklukları gibi genel belirtiler ilk önceleri çıkar.

· Adale seğirmeleri ve titremeleri.

· Öğreneme kapasitenin alması, dalgınlık, hafıza zayıflığı gibi beyin fonksiyonlarının etkilenmesi.

· Kalp çarpıntısı ve bazı damar kaynaklı şikayetler oluşur.

· Eksiklik uzun sürerse eklem sertliği, titremeler ve tremor durumu ortaya çıkabilir.

· Bebeklerde havale nedeni olabilir.

· Kalp damarlarının kasılması sonucu oluşan yakınmalar. Son yıllarda bu konu incelenmektedir. Kalp krizi geçiren hastaların çoğunda magnezyum eksikliği görülmektedir. Fakat bu durum kalp krizinin sorumlusudur diye algılanmamalıdır.

· Tansiyon yükselmesi, böbrek taşı ve doku kireçlenmelerine eğilim artar.

Magnezyum Fazlalığı

Bunun oluşması kolay değildir. Fazla alınanlar idrar ve dışkı ile atılmaktadır. Eğer zeminde bir kalsiyum eksikliği zaten mevcut ise magnezyum fazlalığı oluşabilir. Bu durumda

· Depresyon benzeri ruhsal durum,

· Adalelerde gevşeklik,

· Bitkinlik, uyuyamama, uyarılma artışı,

· Ölüme kadar giden ciddi sorunlar olabilir.

Magnezyum Kullanımı

Günümüzde olumlu etkileri anlaşıldıkça kullanımı da artmaktadır.

· Kalp krizini önleme ve geçirmiş olanların tedavisinde,

· Böbrek taşı oluşumunu önlemek için,

· Adet öncesi şikayetleri gidermede,

· Astım hastalarında olduğu gibi bronşların kasılmasını önlemek için,

· Gebelikte tansiyonun düşürülmesi gerektiğinde,

· Kabızlık tedavisinde etkili sonuçlar alınabilir.

Magnezyum Gereksinimi

Erişkinlerde kadınlara 300 mg, erkeklere 350 mg alınması önerilmektedir. Gebelik ve emzirme dönemlerindekilerin 450 mg alması uygundur. Çocuklarda kilo başına günde 6 mg yeterlidir. Bu miktarların iki katı alınması gereklilikten ziyade olumlu etkiler gösterir.

Kalsiyum, fosfor alındığında bunları tamponlamak için ilave magnezyum alınmalıdır. İdrar söktürücü, doğum kontrol hapı, alkol kullananların gereksinmesi daha fazladır.

Magnezyumun Doğal Kaynakları

Bitkilerde bol olarak bulunur. Klorofilin temel maddesi olduğu için rengi koyu yeşil olan sebzelerde daha fazla bulunur. Buna karşın fındık-fıstık tipi kuru yemişler, tohumlar, soya fasulyesi ve sert sularda yeterli miktarlarda vardır. Bu ürünlerin yetiştirildiği toprağın magnezyumdan ne denli zengin olduğu ürüne de yansıyacaktır. Ayrıca bazı sebzelerde ve tahıllarda bulunan oksalat, fitat demirde olduğu gibi magnezyumu da bağlayarak emilmesini güçleştirir.

 

 

 

ÇİNKO

Yıldızı son yıllarda parlayan bir elementtir. Etkileri ve önemi yeni yeni anlaşılmaya başlamıştır. 100 den fazla enzimin yapısına girmesinin yanında vücut işlevlerinde en fazla rol alan elementtir.

İnsan bedeninde toplam olarak 2 - 2,5 mg bulunur. Demirden sonra yoğunluğu en fazla olan ikinci maddedir. Toprakta bulunur. Fakat suda eriyebilmesi nedeniyle kolay olarak da topraktan kaybolabilir. Diğer bir çok element ve vitamin gibi pişirme esnasında suya geçer. Özellikle sebzelerden yiyecek hazırlanırken pişirme suyu tüketilmediği takdirde yok olur gider. Tahılların öğütülmesi gibi işlemlerde de çinko içeriği tahrip olur. Emilimi demire benzer. Hayvansal kökenli olanı bitkisel kökenlilere oranla daha iyi emilirler. Sebzelerdeki fitat ve oksalatlar ile süt, yumurta emilimi olumsuz etkiler. Vücudumuzda en çok erkeklerde prostat bezinde bulunur. Her iki cinste de bulunduğu diğer dokular göz retinası, kalp, dalak, deri, beyin ve böbrek üstü bezidir. Dışkı ile atılır. Az miktarda idrar ile de atılabilir. Ter ile doğal olarak kaybolur.

Çinkonun Etkileri

Çok sayıda vücut fonksiyonunda rol almaktadır. Bunların başlıcaları anlatılacaktır.

· Alkol dehidrogenaz enziminin yapısına girerek içki olarak alınan ve ayrıca vücuttaki kimyasal olaylarda oluşan alkolün etkisizleştirme işlemini yapar.

· A Vitaminin fonksiyonlarına etki eder.

· Deri sağlığına yararlıdır. Deri hücrelerinin üremesine, yağ bezlerinin çalışmasına, kollajen dokuya etki eder. Böylelikle hem cildimizin sağlığının korunmasına hem de yanık vs. nedenlerle oluşan kayıpların tamir edilmesine yardımcı olur.

· Enerji üretimine ve kemiğe fosforun tutunmasına etkilidir. Bizzat kemik ve dişlerin yapısına girer.

· Prostat bezi, göz, dalak ve adale dokularına bu gün kesin olarak belirlenemeyen etkisi vardır.

· Antioksidan özelliği ile hem hücreleri serbest radikallerden korur hem de hücre zarı ve fonksiyonlarına yardım eder.

· İmmun sisteme destek verir. Dış enfeksiyon etkenlerine karşı antikor üretimine yardımcı olur. Aşıların etkilerini göstermesine katkı sağlar.

· Protein sindirimine etkili enzimlerin yapısında bulunur.

· İnsulin aktivitesine etkili olup tat alma işlemine etkisi vardır.

· Beyin fonksiyonlarına, adale, eklem ve damar tabakalarına olumlu etkisi bulunur.

Bu elementin etkili olduğu bir çok fonksiyon bulunduğunu biliyoruz. Fakat bu etkilerin nasıl meydana geldiği, hangi mekanizmaların kullanıldığını net olarak ortaya koyacak araştırmalar henüz tamamlanmamıştır. Bu gün daha çok yapılan bir takım sorunlarda olumlu etkisi bilinerek ilaç gibi kullanılmasıdır.

Çinkonun Tedavide Kullanıldığı Konular

· En çok yaralanmalar, yanıklar, doku hasarları

· Sedef Hastalığı, akne gibi cilt sorunları

· Soğuk algınlığı, ses kısıklığı,

· Prostat sorunları, erkeklerin cinsel problemleri,

· Katarakt

· Yüksek tansiyon

· Şizofreni, anorexia nervosa gibi ruhsal sorunlar

· Enfeksiyonlara yatkınlık, immun sistemi güçlendirmek

· Kısırlık, gebelik

· Duyma azalması

· Halsizlik, adale güçsüzlüğü

· Çevresel kirliliğin zararlı etkilerinden korunmak için

Çinko Eksikliği

Eksikliğin yarattığı sorunlardan ziyade bazı sorunları olan kişiler incelendiğinde çinko düzeylerinin yetersiz olduğu görülmektedir. Bu nedenle eksikliğinin bazı sorunlara yol açması mümkün iken bazı sorunlardan kurtulmak için çinko alımı gereklidir demek daha doğru olacaktır. Bu yazdıklarımın çok iyi anlaşılabildiğini sanmıyorum. Daha iyi anlaşılabilmesi için örneklemek yararlı olabilir. Demir eksikliğinde olan hastalıklar demir vermekle düzelir. Ayni hastalığı tekrar ortaya çıkarmak demiri kesmekle mümkündür. Buna karşın yanık derinin iyileşmesi için çinko faydalıdır ama bu yanığın sorumlusu çinko eksikliği değildir. Yanık da çinko gereksinimi artmakta ve dolayısıyla bir eksiklik durumu oluşmaktadır. Diğer yönden kesin olarak çinko eksikliği ile aynen demir de olduğu gibi ilişkisi olan sorunlar vardır.

· Büyüme ve gelişme geriliği oluşur. İlk olarak 1961 de bu tanımlanmıştır.

· Ergenlik çağında cinsel olgunluğa erişememe

· Enfeksiyonlara dayanıksızlık

· İştahsızlık ve kilo alamama

· Öğrenme ve dikkat eksikliği

· Akne, dermatit, saçlarda incelme ve dökülme gibi cilt sorunları

· Tat alma duyusunda bozukluk

· Adet bozuklukları; her iki cinste ergenlik çağında uzun süreli eksiklik yaşanırsa üreme kabiliyeti ciddi zarar görür.

Çinko Fazlalığı

Normal beslenme ile fazlalığı oluşması pek olası değildir. İlaç şeklinde günde 100 - 150 mg olarak alındığında bazı belirtiler ortaya çıkar.

· Mide tahrişine bağlı olarak bulantı, kusma ve ishal

· Immun sistem baskılanması

· Kalp de ekstra sistol denilen erken atımlar

· Huzursuzluk, titreme ve adalelerde koordinasyon bozukluğu

· Terleme artışı, alkole tahammülsüzlük, hayal görmeler

· Kan tablosunda bozulmalar ve anemi

Bu belirtilerin bazıları fazla çinkonun bakır, demir gibi diğer elemetleri etkilemesinden dolayı olabilir.

Çinko Gereksinimi

 

Yaş mg / gün

0 - 12 aylar 3 - 5

1 - 10 yaş 10

11 yaş üstü 15

Gebe kadın 20 - 25

Emziren kadın 25 - 30

Erişkinlerin normal bir beslenme ile aldıkları miktar 10 mg kadardır. Tedavi dozu ise 30 - 60 mg olmalıdır. Çinko sülfat halinde olursa 220 mg dan 55 mg vucuda geçer. Çinko glukonat halinde olursa tamamına yakını alınır. Çinko alımı ile birlikte bakır da alınması gerekli bir uygulamadır.

Çinkonun Doğal Kaynakları

Hayvansal gıda bu açıdan daha yaralıdır. Midye diğer besin maddelerinden en az 10 kat daha fazla çinko içermektedir. Fakat midyenin içersinde başka zararlı maddeler de bulunabileceği için ülkemiz koşullarında çinko kaynağı olarak maalesef midye yenilmesini öneremeyeceğim. Hayvan yetiştiriciler hayvanların daha iyi gelişip, kilo almalarını için yemlerine çinko kattıkları için hayvan eti bu yönden yeterli bir kaynak olabilir. Süt ve süt ürünleri, tavuk eti ve yumurta bu yönden iyi besinlerdir. Tahıllar ve baklagiller öğütülmedikleri takdirde yeterli çinko içermektedirler. Toprakta yetişen ürünler toprağın çinko içeriği ile yakından ilişkilidir. Çinkonun suda erime özelliği topraktan da kaybolmasını kolaylaştırır. Normal bir beslenme ile yeterli çinko alımı pek söz konusu değildir. Fakat çinko başka yollarla da alınabilir. Su borularının içleri paslanmayı önlemek için galvaniz kaplanmaktadır. Gerek bu yolla, gerekse topraktaki çinko yağmurlar ile içme sularına karışarak ayrıca yemek pişirilen kaplar aracılığı ile bilinçsiz olarak çinko temin etmek mümkündür.

 

 

 

BAKIR

İnsan vücudunda toplam 80 - 100 mg kadar bulunur. Kan için gereken Hemoglobin yapımı yanında başka işlevleri de vardır. Eksikliği ve fazlalığı bazı sorunlara yol açabilir. Ağız yolu ile alınan bakır 15 dakika içersinde mideden emilir. Karaciğere geldikten sonra seruplazmin yapısına girer ve vücuttaki bakırın % 90 ı bu halde bulunur. Bunun da çoğu karaciğer ve beyindedir. Yeni doğmuş bir bebeğin karaciğerinde çok yoğun olarak bulunurken 10 yaşına geldiğinde erişkinlerle ayni orana ulaşmaktadır. Yiyeceklerdeki C Vitamini, çinko ve manganez emilimi olumsuz etkilerken protein ve taze sebzeler olumlu etkiler. Fazlası çoğunlukla dışkı az bir miktarda da idrar ile atılır.

Bakırın Etkileri

Çok az bulunmasına karşın önemli görevleri vardır.

· Kandaki Hemoglobin yapımına etkilidir. Alyuvarlarda eritrocuprein halinde bulunur.

· Hücre solunumu ve enerji salınımı işlevlerini gerçekleştiren sitokrom sisteminin bir parçasıdır.

· C Vitamini ile birlikte özellikle kemik ve bağ dokusunda kollojen yapımını sağlar.

· Dokuların iyileşmesine ve kemik yapısının sağlamlığına etkilidir.

· Başta SOD (sitoplazmik superoksid dismutaz) olmak üzere bir çok enzim için gereklidir.

· Oksijensiz serbest radikal metabolizmasına etkilidir. Bu yolla anti enflamatuvar etki denilen dokuların şişme ve kızarmasını giderici etki gösterir.

· Bazı amino asitlerin dönüşümüne etkilidir. Tirozinin deriye ve saça renk veren melanine dönüşümünü sağlar.

· Fosfo lipidlerin yapımı için gerekli olup, sinirlerin myelin ile kaplanmasına katkı yapar.

· Tiroid Hormonlarından T3 ün T4 haline dönüşümünü sağlar.

· Sinirlerdeki aktiviteler elektrik iletimine dayanır. Bakır da iyi bir iletken olarak bunu sağlar.

· Alerjik olaylarda rol alan Histamin maddesinin kan düzeylerinin ayarlanmasına etkilidir. Bunu histamin metabolizmasını sağlayan histaminaz enzimine olan etkisi ile yapar.

Bakır Eksikliği

Bakır metabolizmasının bozukluğuna neden olan Wilson Hastalığı denilen genetik bir hastalık vardır. Bu hastalıkta serum ve saçlarda bakır düzeyi düşerken karaciğer ve beyin de bakır depolanmaktadır. Nadir görülen Menke Hastalığında ise küçük çocuklarda barsaklardan emilimin bozulması ile bakır barsak duvarında birikmektedir. Her iki hastalık da tedavi edilmediği takdirde ölümcüldür.

· Kansızlık oluşur. Bakır eksikliği sık olarak demir eksikliği ile beraber görülür. Halsizlik, solukluk, ödem oluşur.

· Büyümede yavaşlama, saç dökülmesi, iştahsızlık, ishal, cilt sorunları meydana gelir.

· Fazla çinko alımı bakır eksikliğine yol açabilir. Bu durumda bakır eksikliği belirtileri çinko fazlalığı ile karışabilir.

· Azalan kandaki alyuvar aktivitesine bağlı olarak dokuların oksijenlenme bozuklukları ortaya çıkar.

· Dokuların kendini tamir etmesi gecikir.

· Tiroid hormonlarının azalması sonucu hipotirodik yakınmalar, kolesterol artışı, kalpte çarpıntı gibi sorunlar ortaya çıkar.

· Kemik yapısı etkilenir, sinirlerdeki iletiler yavaşlar.

· Farklı kan hücrelerinin ve sistemlerin bakır eksikliğinden etkilenmesi sonucu savunma sistemi zarar görür. Bu da enfeksiyonlara eğilim ve yakalanılan enfeksiyonların ağır seyretmesine yol açar.

Bakır Fazlalığı

Bakırın fazlalığı sorunları eksikliğine oranla daha sık ortaya çıkar. Özellikle düşük çinko düzeyleri ile birlikte bulunur. Bakırın fazla olduğu durumların bir neden mi yoksa sonuç mu olduğu bu gün için kesin değildir. Yani bu hastalıklara bakırın fazla olması mı neden olmaktadır yoksa bir şekilde bu hastalıklarda kandaki bakır oranı artmaktadır diyebilmek mümkün olmamaktadır. WHO denilen Dünya Sağlık Örgütü bakırı toksik madde olarak kabul etmemektedir. Bakırın kanda fazla olarak bulunabildiği hastalıklar veya bakır fazlalığının yol açtığı sorunlar şunlardır.

· Ruhsal sorunlar; anksiete, depresyon, hafıza zayıflığı, konsantrasyon bozukluğu, iştahsızlık, manik atak, şizofreni, sara, otizm gibi

· Eklem, adale ağrıları, yaşlılık sorunları, kekemelik, çocuklarda hiperaktivite,

· Kadınlarda adet öncesi sendromu, gebelik pre-eklampisi, doğum sonrası psikozu.

· Hafif düzeydeki fazlalık belirtileri olan kişiler yanlışlıkla hastalık hastası veya nörötik kişiler olarak kabul edilebilir. Huzursuzluk, halsizlik, adale eklem ve baş ağrılarının sebebi izah edilemediğinde bakır fazlalığını düşünmek gerekir.

Saçta bakır ölçümü her zaman güvenilir sonuç vermeyebilir. Şüphe edilen vakalarda 24 saatlik idrar ve kanda seruplazmin düzeyleri bakılmalıdır. İçme sularında, su saklama ve yemek pişirmek için bakır kapların kullanılması fazlalık belirtilerine kolaylıkla yol açabilir.

Bakır Gereksinmesi

 

Bebekler 0.5 - 1.0 mg / gün

Çocuklar 1 - 2 mg / gün

Erişkinler 2 - 3 mg / gün

Bakır almaları gerektiği önerilmektedir.

Bakırın Doğal Kaynakları

Besinler dışında bakır su boruları ve yemek kapları bakır kaynağı olarak işlev görebilirler.

Besin maddelerinden tahıl (buğday), kuruyemiş (badem, fındık, ceviz), yeşil yapraklı sebzeler (bezelye, fasülye), kabuklu deniz mahsulleri, karaciğer bakır açısından kaynak olabilirler.

Bakırın Tedavide Kullanımı

İlaç olarak kullanımı pek önerilmez. Tedavi dozu ile toksik dozu arasındaki sınır çok yakındır. Yine de kansızlık, halsizlik, vitiligo denilen derinin renksiz olma durumunda (sam yeli), allerji, mide ülserleri gibi sorunlarda düşük dozlarda kullanılır. Çok yaygın olarak romatizmal ağrılarda bileklik olarak kullanılmıştır. Bir çok kişi işe yaradığını belirtmiş ise de tedavi olarak kabul edilmesi zor olmuştur. SOD enzimi ilaç olarak kullanılmaktadır. Bu enzim bakır yanında manganez ve çinko da içermektedir.

 

 

 

SELENYUM

1970 ve 80 yıllarında popüler olmaya başladı. Eskiden zararlı bir madde gözü ile bakılmaktaydı. Aslında çok az miktarda insan bedenine gereklidir. Bu da özellikle glutatyon peroksidaz enziminin yapısına girecektir. Antioksidanların kanser ve kalp hastalıklarını önlemekteki yararlarının anlaşılması üzerine bu enzimin de önemli bir antioksidan olması selenyumu öne çıkarmıştır. Toprakları selenyumdan fakir yörelerde diğer selenyumdan zengin yörelere kıyasla meme, akciğer ve kalın barsak kanserlerinin sık görülmesi selenyumun faydalı etkisini göz önüne sermiştir.

Selenyum ve E Vitamini antioksidan etkileri yönünden birbirlerini destekler tarzda davranırlar. Bu etkisine karşın tüm vücutta bulunan Selenyum miktarı 1 mg.dan azdır. Barsaklardan % 60 oranında emilir ve vücutta erkeklerde testiste, her iki cinste dalak, böbrek ve pankreasta bulunur. Yaşlanmaya karşı ve cinsel gücün devamı için olumlu etkileri bu elementi popüler kılmaktadır.

Selenyumun Etkileri

Üzerinde araştırmalar yapıldıkça yeni etkileri anlaşılmaktadır. Bu etkinin temeli antioksidan özelliğine dayanır.

· Glutatyon peroksidaz enziminin yapısına girer.

· Besin antioksidan sisteminde hücre zarlarını ve hücrelerin bir arada tutulmasını sağlayan sistemi yağ peroksidasyon etkisinin zararlarından korur.

· Özellikle kan hücrelerinin kromozomlarının zarar görmesini önler.

· Hücrelerin dolayısı ile dokuların yaşlanma olarak adlandırılan süreci yavaşlatıcı etkisi vardır.

· Araştırmalar Selenyum ve E Vitamini ile birlikte aşılarla oluşturulması istenilen antikor yapımını 20 - 30 kat arttırmaktadır.

· Kalp krizlerini önleme de antioksidan özelliğinin yanında bilinmeyen başka bir etkisi daha olduğu düşünülmektedir.

· Kanser oluşmasını engelleyici etkisi bulunmaktadır. Bu etkisini nasıl gösterdiği üzerine teoriler vardır fakat bilimsel olarak ispatlanmış değildir.

· Ağır metaller ve diğer zararlı maddelerden vücudu korur. Sigara, alkol, okside yağlar, civa, kadmiyum gibi insanlara zararlı maddelerin etkilerini azaltır.

· Erkek spermlerin üretimine ve canlılığına olumlu etki yapar.

· Protein sentezine, büyüme ve gelişmeye yararlıdır.

Selenyum Eksikliği

20 yıl önce insan vücuduna yaralı bir etkisi olduğu bilinmiyordu. Bu nedenle eksikliği diye bir şeyin de üzerinde durulmuyordu. Son yıllarda gelişen inceleme yöntemleri ile eksikliğinden söz edilebilir olmuştur. Eksikliği ile toprağın selenyum açısından zenginliğinin yakın ilişkisi vardır. Fakat yine de kesin olarak selenyum eksikliğine bağlı hastalık olarak nitelendirilebilecek bir durum yoktur. Bazı sorunların selenyum eksikliği ile ilişkisi olduğunun üzerinde durulmaktadır.

· Bazı kanser türleri ile kalp damar hastalıklarının selenyum eksikliği ile yakın ilişkilisi vardır.

· Katarakt nedeniyle ameliyat edilenlerde alınan merceğin normal merceğe oranla 6 kat daha az selenyum içerdiği ispatlanmıştır. Bunun kataraktın nedeni mi yoksa sonucu mu olduğu kesin değildir.

· Doku esnekliği ve yaşlanma belirtileri selenyum eksikliğinde daha hızlı olmaktadır.

· Metaller selenyum eksikliğinde daha zararlı olmaktadırlar.

· Selenyumdan fakir topraklarda yaşayan ailelerin çocukları diğer çocuklara oranla daha yavaş büyümektedirler.

Selenyum Fazlalığı

Doğada inorganik ve organik olarak iki çeşittir. Daha yaygın bulunan inorganik formu genellikle sodyum selenit şeklindedir ve oldukça zararlı etki yapabilir. Diğer organik formu selenometiyonin şeklindedir ve daha az zararlıdır. Vücutta sürekli alım sonucu zararlı olabilmektedirler. Hangi miktarlarda ne gibi kötü etkilerin ortaya çıkacağı kesin değildir. Selenyum insan vücudunda diğer elementlerle de ilişkiye girmesi nedeniyle fazlalığı bunlara da bağlı olarak farklı belirtiler yapabilir.

· Görme, adale ve kalp ile ilgili sorunlar ortaya çıkar. Bu selenyumdan zengin topraklarda yaşayan hayvan ve insanlarda görülmüştür.

· Diş çürümesine yol açar. Bunu flor ile etkileşmesine bağlamak mümkündür.

· Ağızda kötü bir tat ve sarımsak kokusuna benzer bir koku oluşur.

· Deri, saç ve tırnak değişiklikleri ortaya çıkar.

· Fazla alım sürdüğü takdirde ateş, iştahsızlık, sindirim sistemi arazları, karaciğer, dalak hasarı, ölüme kadar giden değişik sorunlar olabilir.

Selenyum Gereksinimi

Önerilen günlük alım 50 - 200 mikro gram olmasıdır. Çocuklar için 30 - 150 mikrogram yeterlidir. Erkeler kadınlardan biraz daha fazla gereksinim gösterebilirler.

Selenyum etkisini E Vitamini ile birlikte daha iyi göstermektedir. C Vitamini ise inorganik selenyumu etkisiz kılabilmekte iken organik olanına etki etmez.

Selenyumun Doğal Kaynakları

Toprakta bulunması nedeniyle yetişen bitkilerde ve bununla beslenen hayvanlarda vardır. İçme sularında da bulunur. Gıdaların selenyum içerikleri hakkında yeterli araştırmalar yapılmamıştır. Anne sütü inek sütünden çok daha fazla selenyum içerir. Selenyum şampuan ve cilt toniklerinde de kullanılır. Bunların içindeki selenyumun deriden de emilmesi mümkündür. Bira mayası, tahıllar, karaciğer, tereyağı, balık, kırmızı et, sebzeler, selenyumdan zengin topraklardan elde edilmişlerse yeterlidirler.

Selenyum Kullanımı

Popüler olması nedeniyle ilaç şeklinde kullanım oldukça yaygındır.

· En yaygın kullanım nedeni kanser, kalp hastalıklardan korunmak içindir.

· İmmun sistemi güçlendirmek, yaşlanma etkilerini yavaşlatmak, deri sağlığını arttırmak amacıyla kullanılır.

· Keshan Hastalığı olarak tanımlanan bir kalp damar hastalığı üzerinde oldukça etkili olmaktadır. Bu hastalık belki de selenyum eksikliği ile ilgisi kanıtlanabilecek şimdilik tek hastalıktır.

· Erkeklerde cinsel güce ve çocuk sahibi olabilme yeteneğine etkisi nedeniyle kullanılmaktadır.

· Artrit denilen eklem iltihabına iyi geldiği üzerine araştırmalar vardır. Norveç ve Danimarka da bu amaçla kullanılmaktadır.

· Hipotoridizm denilen Tiroid bezinin az salgı yaptığı durumda önerilir. T3 oluşumuna etkisi vardır.

 

 

DEMİR

İnsan vücudunda toplam 4 gr. kadar bulunmasına karşın biyolojik yönden oldukça önemli ve eksikliğinde ciddi sorunlarına yol açan bir elementtir. Bu özelliği uzun yıllardır bilinmektedir. Eksikliği özellikle büyümenin hızlı olduğu küçük çocukluk ve ergenlik çağı ile hamilelik döneminde ortaya çıkar. Kadınlar doğurganlık dönemlerinde adet kanamaları ile kan kaybetmeleri sonucu demir eksikliğine girebilirler. Ayrıca yiyeceklerin demir içeriğinin düşük ve emiliminin de güç olması eksikliğinin ortaya çıkışını kolaylaştıran faktörlerdir.

Besinlerle alınan demirin ortalama koşullarda ancak % 10 kadarı barsaklardan emilebilir. Bitkilerde (nonheme demir) ve yenilen ette (heme demir) bulunan demir yapısal olarak farklıdır. Hayvansal kaynaklı olan heme demir daha iyi emilir. Karışık olarak beslenildiğinde nonheme demirin de emilimi artmaktadır. Bu durum vejetaryenlerin karşılaştığı bir diğer önemli sorundur. Tahıllardaki fitatlar , bazı sebzelerdeki oksalatlar demiri bağlayarak emilmesini engeller.

Alınan demirin emilme oranını vücut açısından iki mekanizma belirler. Bunlardan birincisi vücut depolarının doygunluk derecesidir. Diğeri de kemik iliğinin aktivite hızıdır. Yani vücuttaki demir depoları yeterince dolu değilse ve kemik iliğinde aktivite artmışsa barsaklardan emilim oranı artar. Demirin emilme işlemi 2 ila 4 saat süren yavaş bir eylemdir. İki değerlikli Ferrous formu üç değerlikli Ferric formuna göre daha iyi emilmektedir. C Vitamini 3 değerlikli demiri 2 değerlikli hale çevirerek emilimin daha iyi olmasını sağlar. Emilen demir transferin denilen bir kan proteinine bağlanarak kemik iliği ile dalak ve karaciğere gider. Vücudumuzdaki demirin yaklaşık % 25 i ferritin proteinine bağlanarak bir demir-protein kompleksi olarak hemosiderin halinde depolanır. Ferritin karaciğer, dalak ve kemik iliğinde bulunur. Kandaki ferritin seviyesini tetkik etmek demir depoları hakkında fikir verir. Normali 60 - 110 mcgr. dır. Plazmanın total demir bağlama kapasitesi ise 100 ml.de 300 mcgr. kadardır. Eğer kansızlık varsa kandaki demir (=ferritin) düşük, demir bağlama kapasitesi yüksek olacaktır. Ferritin seviyesi ne denli düşükse demir depoları o denli boşalmış demektir.

Vücudumuzdaki demirin % 65 kadarı (=2,5 gr.) kandaki alyuvarlarda (=eritrosit) Hemoglobin olarak bulunur. % 7 - 8 kadar da (=0.3 gr.) adalelerde myoglobin olarak ve katalaz, peroksidaz, gibi sitokrom enzim sistemlerinde aktif halde bulunur. Kalan diğer kısmı da (=1gr.) depo demirdir.

Demirin vücutta depolanabilir olması fazla alındığında sorun olabilecek bir durumdur. Bu karaciğer harabiyeti ve kalp krizi riskini arttıran bir olaydır. Aslında kan kaybı olmadığı takdirde dışarıdan alınması gereken demir miktarı oldukça azdır. Her gün kanımızdaki hücrelerin % 1 i ömürlerini doldurarak parçalanır. Bunlardan elde edilen demir ile yenileri üretilir. Günlük gereksinmenin % 90 ı bu yoldan sağlanabilir. Fakat kanamalar ihtiyacı artırır. Örneğin ortalama bir adet kanaması ile 30 - 40 mg. demir kaybedilir. Emziren bir anne sütüyle günde 1 - 2 mg kaybeder. Gebelik süresince bebeğe geçen demir miktarı 500 - 1000 mg kadardır ki bunun 500 - 700 mg kısmı son aylarda olmaktadır. Annenin demir depolarının toplam 1 gr. kadar olduğu düşünülürse bu miktarların anlamı daha iyi anlaşılır. Rahim içersindeki bebek annenin vücudunda ne kadar demir olduğunu önemsemeden ihtiyacı olan demiri annesinden alacaktır ve kendi depolarını dolduracaktır. Besinlerle ve ilaç olarak dışarıdan demir alınmadığında gebeler ciddi sorunlarla karşılaşırlar. Bu durum dolaylı olarak bebeği de etkiler. Annenin demirinin azalması onu kansızlık sonucunda solunum sıkıntısına sokar. Doğum sırasında kaybedilen kan da ( =ortalama 300 - 400 mg.demir) durumu daha da ağırlaştıracaktır. Halsizlik, üşüme, bitkinlik nedeniyle hareket etmesi bile imkansızlaşır.

Alınan demirin emilimini etkileyen nedenler sıralanacak olursa;

Barsaklardan Demir Emilimi Arttıran Durumlar

· Büyüme dönemi, gebelik, emzirme, kanama gibi gereksinim artması

· Midedeki asit salgısı

· C Vitamini varlığı

· Vücuttaki demirin azalması

· Ette bulunan heme demir etkisi

· Proteinden zengin gıdalar

· Narenciye ve yeşil sebzeler

· Demir mutfak gereçleri

· Bakır, kobalt, mangan gibi elementlerin besinlerle alınması.

Barsaklardan Demir Emilimini Azaltan Durumlar

· Mideden asit salgısının azalması

· Antiasit ilaç kullanımı

· Et ve içeceklerde fosfat bulunması

· Kalsiyum

· Hububattaki fitat maddesi

· Yeşil yapraklı sebzelerde oksalat bulunması

· Soya proteini

· Çay ve kahve

· Barsak hareketlerinin hızlanması

Çeşitli besinlerdeki demirin emilim oranları

Daha önce de belirtildiği üzere besinlerin içerdiği demirden çok ne kadarının vücut tarafından emilebildiği daha önemlidir.

 

Besin Emilim Yüzdesi

Pirinç % 1

Ispanak % 1 - 2

Kuru fasulye % 2 - 3

Mısır % 3 - 4

Yeşil salata % 4 - 5

Buğday % 4 - 5

Soya fasulyesi % 5 - 7

Dana karaciğeri % 9 - 17

Balık eti % 10

Dana eti % 15 - 20

Emilmeyen demir dışkı ile atılır. Demir içeren ilaçlar dışkıyı renk ve kıvam olarak değiştirir. Bu esnada yapılacak dışkı tetkikleri yanlış sonuç verirler.

Demirin Vücuttaki Görevleri

· En önemli görevi hemoglobin (hem = demir) yapımıdır. Hemoglobin kanımızdaki alyuvarlarda (=eritrositler) bulunur ve oksijen taşıma işlemini yaparlar. Solunum yolu ile alınan oksijen akciğerlerde kanın içersindeki bu hücreler ile temasa geçer. Alyuvarlar da buradan aldıkları oksijeni dokulara taşırlar. Demir 2 ve 3 değerlikli hallerinden (ferrous ve ferric) birbirine dönüşme işlemi ile oksijeni tutar ve bırakır. Bir hemoglobin molekülü 4 oksijen molekülü taşıma kapasitesine sahiptir. Bir insan vücudunda toplam 20 - 25 trilyon eritrosit vardır ve geçen her dakikada 110 - 120 milyon tanesi yeniden yapılmaktadır. Ortalama bir eritrosit ömrü 120 gün olup, dalakta ömrünü dolduran hücreler tutularak, parçalanmakta ve parçalarından yeni eritrositler yapılmaktadır.

· Myoglobin yapısında bulunur. Bu hemoglobinin adalelerde bulunan tipi gibidir. Özellikle iskelet sistemindeki çizgili adalelerde ve kalpte bulunur. Adalelerin çalışmaları için gereken oksijeni taşır.

· Enerji üretimi ve protein metabolizmasına etkili bir çok enzim için demir gereklidir. Enerji üretimi hücrelerde mitokondri denilen bölümde yapılır. Bununla ilişkili olan sitokrom sistemi de demirli enzimlere ihtiyaç gösterir. Katalaz ve peroksidaz içlerinde en önemli olanlardır.

· Lenfosit denilen vücut savunma sisteminde yer alan bir tür kan hücresinin yapımına etkilidir.

· Karnitine olan etkisi ile yağ asitlerinin metabolizmasına etki eder.

Demir Eksikliği

Dünyada en sık rastlanan besinsel eksikliktir. Bunun sonucunda da

· Kansızlık oluşur. Demir eksikliği anemisi denilen, kandaki alyuvarların hem ebatça küçülmesi (=mikrositer) hem de içlerinin boşalması (=hipokrom) özelliği gösterir. Bu durum kan sayımı tetkikinde anlaşılır. Günümüzde kan sayımı cihazları tetkikleri otomatik olarak yapmaktadır. Bu sonuçlarda yazılan Harflerin anlamları; MCV ( =ortalama hücre hacmi), MCH (=ortalama hücre hemoglobini), MCHC (=ortalama hücre hemoglobin konsantrasyonu). Demir eksikliğine bağlı kansızlıkta bu üç değer de düşük olacaktır. Kesin tanı serum demirinin düşük olduğunu görmekle mümkündür. Buna bağlı olarak total demir bağlama kapasitesi de artmış olacaktır.

· Halsizlik, kalp çarpıntısı, nefes darlığı ve iştahsızlık en sık olarak hekime başvuru şikayetidir.

· Okul çağındaki çocuklarda öğrenme zorluğu diğer sık olarak görülen yakınmadır.

· Baş ağrısı, kilo kaybı, kabızlık, hastalıklara karşı direncin düşmesi meydana gelir.

· Kansızlığın sonuçlarında deri ve diğer dokuların renginin solukluğu,

Saç dökülmesi, kaşıntı, saç ve tırnaklarda çatlamalar ortaya çıkar.

· Çocuklarda Pika denilen aslında yenilmeyen toprak, kömür, duvar sıvası gibi maddelerin yenmesi hali demir eksikliğinin bir başka sonucu olabilir.

Bu satırların yazarı olarak ben yıllardır muayene ettiğim hastaların yapılan kan sayımı tetkiklerinde ideal değerlere sahip olanını çok nadir gördüm. Ülkemizde çocuklarda ve kadınlarda demir eksikliği son derece yaygındır. Bunun olası nedenleri

· Günlük beslenme ile yeterli demir alınmaması

· Sindirim kanalından emilimin bozulması

· Kan kayıpları

· Gebelikler

Ek Bilgi:

ABD' deYaklaşık 25 bin kişinin kanındaki demir düzeylerini ölçen büyük bir alan çalışmasında, her 10 kadın ya da küçük çocuktan 1'inde demik eksikliği saptanmıştır. (Journal of the American Medical Association (JAMA), 26 March 1997). Bu da milyonlarca kişinin demir eksikliğine bağlı kansızlık riski ile karşı karşıya olduğu anlamına gelmektedir.

Bu ana maddeler altında yazılan nedenler açılacak olursa şunlar yazılabilir.

1. Yiyeceklerin içersinde demir açısından zengin olanlar et gibi pahalı gıda maddeleridir. Ekonomik sebeplerle daha az tüketilmektedir.

2. Yenilen gıdalarla birlikte ve kısa süre sonrasında alınan diğer yiyecek-içecekler emilimi olumsuz etkilemektedir. Örneğin et ile yoğurt yenilmesi, yemekte süt içilmesi veya yemeğin üstüne çay-kahve içilmesi barsaklardan demir emilimini bozmaktadır.

3. Kadınların adet kanaması ile kan kaybetmelerine karşın bunu takviye edecek demiri almamaları.

4. Burun, diş eti, yaralanma, hemoroid, gizli sindirim sistemi veya başka olaylar sonucu oluşan kanama kayıplarının yerine konulmaması.

5. Bebeklerin demir depoları annelerindeki yetersizlik nedeniyle dolu olmadan dünyaya gelmeleri. Daha dünyaya gözlerini açtıkları anda demiri eksik olan çocuklarda sonra da beslenme ile yeterli demir almamaları ve ilaç olarak da kullanmamaları sonucunda demir eksikliği yerleşmektedir.

6. Midede gaz, şişkinlik, yanma gibi şikayetler nedeniyle antiasit denilen çiğneme tableti ve şuruplarının ayrıca içersinde emilimi etkileyen maddeler bulunan maden sularının sık olarak içilmesi demirin alınamamasına yol açar.

Demir Fazlalığı

Depolanma özelliği olması fazlalık sorunlarına yol açmasına neden olmaktadır. Fazlalık sorunu aşağıdaki durumlarda meydana gelir.

A. Demirin barsaktan aşırı emilmesine bağlı

1. Genetik bir hastalık sonucu,

2. İlaç ve beslenme ile

3. Kronik alkol alımı

4. Bazı kan hastalıkları sonucu alyuvarların parçalanması

B. Kan nakilleri

Hemosideroz (=siderozis) henüz organlarda belirgin bir hasara yol açmamış aşırı demir oturması durumudur. Organ hasarları oluşmaya başlayınca hemokromatozis denilmektedir. Bu durumda demir karaciğer, dalak, kalp, pankreas ve deriye oturur.

Demir fazlalığı sonucu oluşan belirtiler şunlardır.

· Deride biriken hemosiderin sonucu kızıl-kahve renk alması,

· Halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, baş ağrısı, bulantı, kusma, nefes darlığı gibi yakınmalar.

· Karaciğerde siroza kadar giden değişiklikler,

· İç salgı bezlerindeki birikime bağlı, yapılan salgıların azalması sonucu değişik yakınmalar.

· Kalp adalesinde depolanan demir nedeniyle kalp çalışmasında sorunlar.

Demir Gereksinmesi

Daha öncesinde yazıldığı üzere gereksinim insanların bulundukları duruma göre değişmektedir.

Önerilen alınması gereken miktarlar:

 

0 - 6 ay 10 mg.

6 - 12 ay 15 mg.

1 - 3 yaş 15 mg.

4 - 10 yaş 10 mg.

11 - 18 yaş erkek 18 mg

19 yaş üstü erkek 10 mg.

11 - 50 kadın 18 mg.

Gebe kadın 45 - 60 mg.

Emziren kadın 45 - 60 mg.

Bu yazılan miktarlar alınması önerilen miktarlar olup, emilimi olumsuz etkileyen faktörler olmadığı varsayılarak yazılmıştır. Ayrıca ortalama rakamlardır. Her adet kanaması gören kadın ayni miktarda kan kaybetmemektedir. Kimi kadınların adet kanamaları fazla olmakta dolayısı ile demir gereksinimi de daha fazla olmaktadır.

Demirin Doğal Kaynakları

Besinlerin içerdikleri demir genel olarak bitkilerde, hayvansal gıdalara oranla hem daha az miktarda hem de vücuda düşük oranda yararlı olduğunu belirtmiştim. Ayrıca bitkilerin yetiştiği toprak da diğer yönden önemlidir. Eğer toprak demir yönünden zengin değilse burada yetişecek olan bitkilerin ve bu bitkilerle beslenen hayvanlarında demir içerikleri düşük olacaktır. Diğer bir etkili faktör bitkilerin işlenmesidir. Diğer vitaminlerde olduğu gibi demir de özellikle tahıl tanelerinin dış kısmında bulunur. Buğday öğütülürken demirinin % 75 i kepeğinde kalır, yani buğday unu tane buğdaya göre ancak % 25 demir içerir. Fakat bu tahıllarda bulunan fitatlar mevcut olan demirin emilmesi üzerine olumsuz etkilidir. Demir tencere ve demir mutfak aletleri besinlere demir katma açısından etkilidir.

Bitkilerden genel olarak demir gereksinmesinin karşılanmasını beklemek doğru değildir. Vitamin yönünden zengin olmalarına karşın bitkiler demir için iyi bir kaynak olamazlar. Fakat bazı türleri diğerlerine oranla daha fazla demir içerirler.

 

Besin 100 gr.da demir

Dalak 15 mg.

Karaciğer 8 - 9 mg.

Kırmızı et 2 - 4 mg.

Yumurta 2 - 3 mg.

Balık 0.5 - 1.5 mg.

Baklagiller 2 - 3 mg.

Mercimek, pirinç 3 - 4 mg.

Yulaf 4 - 6 mg.

Yeşil sebze çiğ 1 - 8 mg.

Patates 0.3 - 2.0 mg.

Fındık, fıstık 1 - 3 mg.

Meyve 0.3 - 4.0 mg.

Süt 0.1 - 0.4 mg.

Pekmez 16.1 mg.

Bira mayası 17.3 mg.

Buğday kepeği 14.9 mg.

Kabak çekirdeği 11.2 mg.

Ay çekirdeği 7.1 mg.

Darı 6.8 mg.

Maydanoz 6.2 mg.

Yer elması 3.4 mg.

Ceviz 3.1 mg.

Tavuk 1.5 mg.

Yukarıda yazılan rakamlar değişik kaynaklardan alınmıştır. Ayni besin maddesi için çok farklı miktarlar yazılı olduğunu gördüm. Okuyanların kafaları karışmasın diye ortak değerleri yazdım.

Hayvansal gıdalardan kırmızı sakatat en zengin olanı. Diğer kırmızı et, tavuk, yumurta, kabuklu deniz mahsulleri ve balık ( en zengini samon)

demir yönünden yararlı gıdalardır.

Bitkilerden ise buğday, darı, yulaf taneli halde iken zengin durumdadır.

Taneli baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler (en zengini kara lahana) demir içermektedir. Ispanak demir içeriği zengin diye bilinmesine karşın bu doğru değildir. Zira içerdikleri oksalat nedeniyle ıspanak, kara lahana gibi bir çok sebzenin yapısında bulunan demirin vücuda bir faydası olmamaktadır. Kuru üzüm, kuru kayısı, kuru erik, badem, fıstık, ceviz gibi kuruyemişler ile çekirdekler (kabak, ay) demir yönünden zengin olmamakla beraber tatminkardır. Pekmez 1 çorba kaşığında 3 mg. demir içerir.

 

Dr. Ruhi Çakır

  • Beğen 1
Yorum bağlantısı
Sitelerde Paylaş

  • 2 years later...
  • 2 weeks later...

Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın

Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor

Hesap oluştur

Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.

Hesap Oluştur

Giriş yap

Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.

Giriş Yap
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 members

    • Bu sayfayı inceleyen kayıtlı kullanıcı yok
  • Çevrimiçi Kullanıcılar   0 Üye, 0 Gizli, 35 Misafir (Tam liste)

    • Şu anda bağlı kayıtlı kullanıcı bulunmuyor
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu sitede size daha iyi yardımcı olabilmek için çerezler kullanılır. Çerez ayarlarınızı buradan yapabilirsiniz, veya devam ederseniz çerez kullanımını kabul etmiş sayılırsınız..