Jump to content
Masatenisi.org Forum

engin-sagdilek

Üyeler
  • İçerik sayısı

    22
  • Kayıt Tarihi

  • Son ziyaret

İleti bölümüne engin-sagdilek kullanıcısının eklediği dosyalar

  1. Set sonu cüzde tek sayı avantajını yakalayınca bitiyor...İlginçlikler bununla da kalmadı maç başlamadan önce file ölçen alet başka şeylere de yarıyormuş onu gördüm. Raketlerde ki kalınliğa bakmaya falan yarıyor heralde bir bilen varsa açıklama yaparsa sevinirim.

     

     

    Asıl olay cüz olmuyor. 11'e ulaşan 2 farklı olmasa bile kazanıyor. Ben öyle anladım. İlginci kuralların değişebiliyor olması

  2. Bence Ma Lin ilk setin son sayısındaki şaibeden dolayı dağılmış. Ma Lin burada sanırım üstüne değdi diye itiraz ediyor. Ama sayı Sang'a veriliyor. Oh Sang Eun'un forhandi tam formal değil. Çoğu durumda yarı dönmüş olarak forhand vurmaya çalışıyor ve topa çok hız veremiyor. Farklı bir şekilde bu durum kendisine bachand bloklarda da üstünlük sağlıyor aslında.

     

    Nedense sabah sabah canım yorum yapmak istedi.

     

    Selamlar...

     

    Engin

  3. Pozitif psikoloji denilen ve göreli güncel bir psikolojik alan var. Bu alan temelde, mutluluğun psikolojisini inceliyor.

     

     

    Biz insanın mutluluğunu çevresel şartların oluşturduğunu düşünme eğilimindeyiz. Örneğin işimiz, eşimiz, maddi gelirimiz, statümüz, hava sıcaklığı, vb. Bu ve benzeri süreçlerin bizim mutluluğumuz üzerindeki etkisi konusundaki tahminimiz genelde doğrudur. Mesela piyangodan büyük ikramiye çıksa, cidden çok çok seviniriz. Ya da sevdiğimiz bir yakınımız ölse çok üzülürüz gibi. Ancak bu süreçlerin "süresini" tahmin etme konusunda çok beceriksizdir. Piyangodan çıkan büyük ikramiyenin bizim üzerimizdeki etkisi maksimum 3-4 aydır. Ondan sonraki mutluluk düzeyimiz, bu ikramiye çıkmadan önceki haline döner. Ya da diyelim çok sevdiğimiz bir yakınımız öldü, "bir daha asla eskisi gibi mutlu olamam" diye düşünürüz. Ancak araştırmalara göre bunun da süresi maksimum 6 aydır. Zaman, tüm sevinçlerimizin ve üzüntülerimizin izlerini müthiş bir biçimde örtme kudretine sahiptir.

     

     

    Bu verdiklerim abartılı örnekler. Günlük hayatta da çok basit bir biçimde karşılaşabileceğimiz başka örnekler: "O arabayı almalıyım" dersiniz, alırsanız daha mutlu olacağınızı düşünürsünüz. "O kızla/erkekle birlikte olmalıyım" dersiniz, olursanız daha mutlu olacağınızı düşünürsünüz. "O telefonu almalıyım" dersiniz, alırsanız daha mutlu olacağınızı düşünürsünüz. Ya da tam tersi: "arabam yanarsa çok mutsuz olurum", "sevgilim beni terk ederse yıkılırım", "okulu bitiremezsem mahvolurum" vs.

     

    Oysa psikolojide hedonik adaptasyon denilen bir süreç vardır; insanların iyi ya da kötü, yaşamlarındaki her türlü değişikliğe uyum sağlama sürecine bu ad veriliyor. nasıl ki bedenimiz çok sıcak olursa terleriz ve bedenimiz kendisini serinletmeye çalışır ya da soğukta titreme başlatarak ısıtmaya çalışır, "ruh"umuz da artı ya da eksi, mutluluk seviyemiz değişince bunu hızla normale getirmeye çalışır.

     

    Bizim az çok stabil bir mutluluk seviyemiz vardır. yaşamımızdaki olaylar elbette ki bu mutluluk seviyesini azaltır ya da artırır, ancak mutluluk seviyemizde oluşan bu fark, sandığımızdan çok daha kısa sürer.

     

    İnsan sakat kaldıktan, ya da boşandıktan, ya da piyangodan büyük ikramiye kazandıktan, ya da istediği o eve kavuştuktan bir süre sonra mutluluk seviyesi, bu olaydan önceki kendi normlarına döner.

     

    Başına gelen bir olayın kendisini yıllardır mutsuz ettiğini söyleyen bir insan, zaten o olaydan önce de mutlu olmayan bir insandır, ancak bunun sebebini kendisinin dışındaki bir olaya bağlamak ona çok daha rahat gelir. Oysa en şiddetli yas süreci bile (araştırmalara göre evlat acısı) en fazla altı ay sürer.

     

    Peki varsayılan bu olaylardan önceki mutluluk seviyesini ne oluşturur? Konu ile ilgili birçok araştırmanın (pozitif psikoloji araştırmaları) ortalamasına göre bu seviyenin yaklaşık olarak yarısını genlerimiz belirler; yarısını ise bireyin isteyerek, gönüllü olarak yaptığı zevk verici aktiviteler belirler.

     

    Genlerimize yapacak bir şey yok (en azından şimdilik), ancak "gönüllü olarak yaptığımız zevk verici aktivite" kısmında yapacak çok şeyimiz var. Eğer biz gönüllü olarak gidip masa tenisi oynayıp ter döküyorsak ve bu aktiviteyi sıkça yapıyorsak, hayatımızda bunun etkisi, bizim ne kadar para kazandığımızı fersah fersah geçecek ölçüde fazla. Arkadaşlarla akşam buluşup antrenman - maç derken yaptığımız iş, uzun vadede yaşama doyumumuzu başımıza gelebilecek her şeyden çok daha fazla artırıyor.

     

    Bu araştırmalara göre çevresel şartların insanın mutluluğu üzerindeki etkisi sadece yüzde 10 civarında.

     

    En mutlu insan kimdir söyleyeyim: Küçük çocuklar. Onların da mutluluğunun sebebi içinde büyüdüğü evin konforu, oyuncaklarının miktarı, statüsü vs. değil; gönlünce hoplayıp zıplaması, spor yapması, hareket etmesidir. Yoksa çocuk sahibi arkadaşlar bilirler, yeni bir oyuncağın çocuğu ne kadar mutlu edebileceğini, ancak bunun aynı zamanda ne kadar kısa sürdüğünü...

     

    Oysa günümüz toplumunda çocuklar da biz de artık pek hareket etmiyoruz. Ev denilen betondan kutuların içinde oturuyoruz sadece. Dolayısıyla biz de, çocuklarımız da giderek daha mutsuz hale geliyor. Psikolojik araştırmalara göre çocuğa kazandıracağımız bir spor alışkanlığının, onu, dünyanın en iyi üniversitesine gitmesinden bile daha mutlu edeceği gerçeğine karşın...

     

    Genel olarak bir çok oyuncunun yenmekle yenilmekle çok fazla meşgul olduğunu gözlemliyorum. Bu manzaranın büyüğünü görmemek demek, ağaçları incelerken ormanı fark etmemek demek. Kendi mutluluğumuz için yapabileceğimiz en iyi şeyi yapıyoruz. Bunun dışında oyunumuzun ilerlemesi ya da kazandığımız madalyalar ancak bir yan etki olabilir; yaptığımız sporun yan etkisi. Esas amacımız her zaman spor olmalı, madalyalar değil...

     

    Konuyu daha ayrıntılı incelemek isteyenler için özellikle bu kitabı ya da bu belgeseli öneririm.

     

    Başka bir yerde yazdığım bir yazıydı, bu forumla da oldukça ilgili olduğu için biraz düzenleyip paylaştım...

     

    Fatihcim,

     

    Yine döktürmüşsün. Çok güzel bir konuya değinmişsin. En büyük yanlışlarımızdan biri hep yenerek mutlu olacağımızı düşünmek. Oysa insan yenilince de mutlu olup ders çıkarabiliyorsa, işte işin özü budur.

     

    Beynine sağlık...

     

    Engin Sağdilek

    • Beğen 2
  4. 4 masa ile oynanan büyük masa tenisinin kurallarını oluşturalım mı? Ben şimdilik aklıma gelen önerileri yazıyorum...

     

    1. Top 44 mm.

    2. Servis rakip sahada bir defa sekip dışarı çıkacak şekilde atılmalı. (Çok kısa servis atmayı engellemek için.)

    3. Serviste topu elden çıkarma vs. gibi kısıtlamalar yok. Masa çizgisinin dışından atılmak şartıyla istenildiği şekilde atılabilir.

    4. Ralli içerisinde top rakip sahada iki defa sekebilir.

    5. Yasaklı lastik yok, her türlü lastik serbest.

    6. Oyuncu istediği zaman masanın üzerine çıkabilir. (Bu normal masa tenisinde de var sanırım.)

    7. File yüksekliği normal masa tenisi file yüksekliğinin iki katı yüksekliğinde.

     

     

     

    (Aşağıdaki linkte videolar var.)

     

    http://www.youtube.c...c.1.mrv5rtCkUEk

    Top çapını büyütmek bence işi zorlaştırır. Zaten masa büyümüş, birde çapı arttırırsak o ralliler bitmez.

    Bir önceki arkadaşında dediği gibi amaç seyir zevkini arttırmak. Şu anki şartlarda izlenilesi değil, yalnızca oynalınası bir oyun masa tenisi.

    Birde; Tenis, Masa Tenisi, Badminton ve Squash, (Raket sporları) bu dördünün aynı anda düzenlendiği turnuvalar varmış. Bir kişi hepsinde mücadele ediyor. Pentatlon gibi. Bu dördü içinde de en teknik masa tenisi olduğu için, masa tenisçilerin bu turnuvalarda daha başarılı olabileceğine dair yorumlar var. Belki önümüzdeki yıllarda bu alanda değişikler yaşayacağız gibi.

  5. Seyir zevkinin gittikçe azalması, izleyici kitlesinin kaybolmasından dolayı, topların büyütülmesi, masanın genişletilmesi gibi bir takım yeni önlemler getirilebilir diyorlar. Diğer spor dallarıyla karşılaştırıldığında belkide en az izlenen ve dolayısıyla en az yayınlanan spor dalı. Bizler, ilgi duyanlar bile televizyondan veya internetten izlemekten zorlanıyoruz. Genel izleyici kitlesi neden izlesin? Ne dersiniz???

  6. Topu daha yükseğe atarsa bu hıza ulaşamaz. Zaten ağır çekimde topun elden tam çıkmadığı net bir biçimde gözüküyor. Top el ile birlikte yükseliyor fakat elden çıktıktan sonra 5-6 cm ya yükseliyor, ya yükselmiyor. Birçok kişinin düştüğü en büyük yanılgı bu bence. Eli 16 cm yukarı kaldırmak değil, topun 16 cm yükseğe çıkması ve inişe geçmiş olması lazım. O aradaki 1-2 salise ya da 1-2 santim servisin etkisini çok ama çok değiştiriyor.

     

     

    Aynı videoya bakıp farklı şeyler görüyoruz anlaşılan. Birincisi top elden çıkıyor. Elden çıktıktan sonra 16 cm yükselmiyor, bu konuda haklısın. Topun düşey eksendeki hareketi yatay eksendeki hareketini/hızını etkilemez. Yatay eksendeki hız tamamen raket tarafından vuruşla verilir.

  7. Gerçekten çok çarpıcı örnekler, güzel bir başlangıç ve iyi bir sonuç. Eline sağlık Fatih Hocam. Ama senin geçen seneki halini ve bu seneki halini gören biri olarak, gelişiminin muhteşem olduğunu söylemek isterim. Daha önceden iyi oynadığını gördüklerimin yanında gelişim bazında bakarsak sizin başarınız daha yüksek.

     

    Ayrıca beyin gelişimi eskiden bilindiği gibi ergenlikte filan bitmiyor artık. Eskiden sinir hücrelerinin erken yaşlarda belirli bir sayıya ulaştığı ve sonrasında yeni sinir hücrelerinin oluşmadığı biliniyordu. Sinir hücreleri arasındaki bağlantıların artarak gelişimi sağladığı biliniyordu. Ama yeni çalışmalarla sinir kök hücrelerinden yeni sinir hücresi gelişiminin ileri yaşlarda da gerçekleştiği gösterildi. Yani harap olan hücrelerin yerine yenisinin gelebildiği gibi ihtiyaca binaen yeni sinir hücreleri de oluşabiliyor.

     

    Çocuklukta gelişim ve öğrenme çok hızlı. Bence burada öğrendiklerini uygulama ve kaslara doğru yönde söz geçirme olayı çok ön planda. Yaş ilerleyince belki ne yapacağını biliyorsun ama bunu kaslara aktarmak, motor hareket haline getirmek, hele ki o kasların yıllar içinde oluşmuş alışkanlığını yıkarak yeni hareketi uygulamak zorlaşıyor. Alışkanlıklardan kurtulup yeni alışkanlık oluşturmak zorlaşıyor.

     

    Benim İzmirden tanıdığım bir abim var. Bu spora 35 yaşında başlamış. Ve benim tanıdığım yıllarda, 45 yaşlarında veteranlarda çok üst düzey oyun oynuyordu. Sportif yapısı, isteği burada çok önemli yer tutuyor. Düzey olarak şöyle diyebilirim, yaşıtlarında İzmir şampiyonlarına kafa tutacak düzeyde.

     

    Masa tenisi çok hızlı bir spor olduğu için refleksler ön planda. Alışılmış hareketleri, öğrenilen hareketlerle yer değiştirmek ondan zor.

     

    Engin...

  8. bence, olayın psikolojik boyutu çok önemli. ma long ulaşacağı tüm hedeflere ulaşmış, tüm rekorları kırmış. jike'nin ise hedefi önünde. biri gevşerken diğerinin hırsı gittikçe artıyor.

     

    ayrıca waldner'in bu günkü oyuncular yanında pek bir üstünlüğü olduğunu düşünmüyorum. o, zamanının en iyi oyuncusuydu. o dönemin en iyisiydi. ama oyun çok hızlandı, kullanılan malzemelerdeki teknoloji çok daha ileri. belki waldner bu günlerde 20 li yaşlarında olsaydı, geçmişteki kendinin bile çok ötesinde olabilirdi.

  9. Ma Long 2011 yılının en iyisi idi. Ma Long'un gösterilen oyunlarından yalnızca birinde Ma Long sayıyı aldı. En çok gösterilen ikinci kişi de Samsonov'du. O da yalnızca 1 sayı aldı. :))

     

    Biraz taraflı mı hazırlanmış, yoksa iyilerden sayı aldığınızda zaten çok uğraşmış ve kalite mi yaratmış oluyorsunuz?

     

    Engin

  10. Zorluk derken, teknik bakımdan öğrenilmesi ve uygulanması zorluğundan bahsediyoruz. Topun hafifliği, ufaklığı, raketin küçüklüğü, alanın küçüklüğü, çok kısa süreler içinde topun nasıl geldiğini algılayıp, pozisyon alıp, istediğin vuruşu, karşı tarafın daha zor karşılayabileceği yere yapmaya çalışmak... tüm bunlar bence sadece refleksle açıklanamaz ve bahsedilen zorlukta bunlardan kaynaklanmaktadır.

     

    Bence yaptığımız işi hafife almamak lazım.

     

    Birde sanırım, herkes her şeyi sevmek zorunda değil. Bu sporu sevmeyenleri, ilgi duymayanları, yatırım yapmayanları bırakıp biz ne yapabiliriz buna bakalım. Bu açıdan Aydın Ungan beyi kutluyorum. Emek verilen her şey güzeldir...

     

    Engin

     

    Masatenisi sporunun sporcuya katkısı: EVET

    Eğitimdeki başarıya katkısı: HAYIR

    Dünyanın en zor spor dallarından biri olduğu: HAYIR

     

    Kısaca benim fikrim budur. %99 üyenin de aynı fikirde olduğuna eminim. Eğitimdeki başarıya hiç bir katkısı olmaz, aksine köstek olma ihtimali fazladır. En zor spor dallarından biri mi, 7'sinden 70'ine herkes bu sporu yapabilir, neden zor olsun ki? Ha, profesyonel seviyede zorluktan bahsediyorsak daha zor öyle sporlar var ki. Bir de spor deyince genel anlamda bir çok faaliyeti içine alır, mesela satranç da bir spordur. Bilardo da bir spordur. Golf da bir spordur. Bu saydıklarım da profesyonel seviyede en az masatenisi kadar zordur. Ayrıca yoğun kas gücü ve nefes gerektiren sporlar var, extrem sporlar var. Bunların hepsi kendi kategorilerinde çok zor sporlar değil mi? Masatenisi kategorisinde yer alan kort tenisi ve badminton'u ele alalım, bunlar kolay mı?

     

    Not: Bilirkişi kişi gibi ortaya çıkıp yanlış yönlendirmelere sebep olmak da doğru bir şey değildir.

     

     

     

  11. Bende, masa tenisinin teknik olarak oynanması ve öğrenilmesi en zor sporlar arasında olduğunu duymuştum. Bu konuda kaynak gösterebilecek, ilk beş spor dalının neler olduğunu bildirebilecek birileri varsa sevinirim.

     

    Ayrıca ne kadar çok negatif yanı olsa da (bakınız yukarısı :)) ben çok zarif bir spor olduğunu düşünüyorum. Her geçen gün daha çok severken, mesela futbolun çok kaba olduğunu düşünmeye başladım. Mesela teniste teknik kadar güçte çok önemli, dayanıklılık olmazsa olmaz. Ama masa tenisinde ilk göze çarpan teknik. Kondisyon önemli ama, teknik ve spor zekanız daha öne geçebilir.

     

    Türkiye'de kahve köşelerinde başlamış ve hala oralarda kalakalan sporlar vardır. Okeyden, pişpirikten arta kalan vakitlerde hadi biraz hareket edelim amacıyla yapılan sporlar. Artık eskisi gibi de değil. Oralarda bile sayıları giderek azalıyor. Köşeye atılmış masa tenisi masalarını ve bilardo masalarını gördükçe içim acıyor. Dart, bilardo, langırt ve masa tenisi bu sporların ilk akla gelenleri. Böyle bir kültürden gelen insanların (özellikle bu sporlar ile ilgilenenleri konu dışında tutuyorum) masa tenisini spor olarak görüp, ilginin artmasını bir anda beklemek zor. Almanya'da masa tenisi liginin açılış maçı (ki bu forumda gösterime konmuştu sanırım) bir kültür merkezinin (İstanbul'da mesela AKM, Bursa'da AKKM vb) ana sahnesinde, salonun localarına kadar full olduğu, insanların bir tiyatro oyununu izledikleri gibi çoğunun bakımlı olarak geldiği bir şekilde gerçekleştiğini izlemiştim. Bizdekine göre işte kültür farkı. Türkiye'nin birçok yerinden Kırkpınar güreşlerini izlemeye giden insanlarımızda bizim kültürümüzün bir parçası.

     

    Masa Tenisi kültürünün gelişmesi için de zamana gerek var diye düşünüyorum. Biz masa tenisi severlerin kaliteli duruşla, severek uğraşmamız gerekiyor...

     

    Engin Sağdilek

  12. Çok güzel bir yazı yazmışsınız. Ben maçı izledikten sonra ZJ'nin hareketlerine, özellikle formasını yırtmasına pek anlam verememiştim. Bir de, sanki maçın sonunda kimse ZJ'nin yanında değilmiş gibi geldi. Sanki WH'yense belki bir kaç takım arkadaşı daha sevince katılabilirmiş gibiydi. Bilmiyorum. Tabi bunlar subjektif yorumlarım. Ama sizin yazınızı okuduktan sonra ZJ'nin hareketleri anlam kazandı.

     

    Kötü şeyler her zaman göründüğü kadar kötü olmayabilir. Önemli olan kötü şeylerden ders çıkarmak herhalde.

     

    "Her şerde bir hayır vardır" sözü de son söylenecek söz olarak eklenebilir sanırım.

     

    Herkese sevgiler...

     

    Engin Sağdilek

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu sitede size daha iyi yardımcı olabilmek için çerezler kullanılır. Çerez ayarlarınızı buradan yapabilirsiniz, veya devam ederseniz çerez kullanımını kabul etmiş sayılırsınız..